Bütün gün haber dinlediğimiz bir dönemden geçiyoruz ülke olarak. Her haber ölüm, yıkım ve savaş üzerine.
Şaşkınız, yorgunuz, kırgınız, üzgünüz. Onca cevapsız soru zihnimde at koştururken bir yazı çıkıyor karşıma, İrlanda dilinde bir duygudan bahsettiğinizde 'Üzgünüm' demezlermis 'Üzüntü üzerimde – Ta' Bron Orm' derlermiş. İşte tam aradığım hal buydu. O yüzden 2023 yıl sonu yazımı üzülerek bu duygu üzerine yazmaya ve sizlerle paylaşmak istedim. Bu seneki yılbaşı yazım ne yazık ki bu sekilde ☹
Bazılarının ölüm haberleri yürekleri parçalıyor. United Nations’ın bu konudaki desteğinin oldukça düşük olmasının üzüntüsü bir yana havada derin bir yas hali mevcut. Sokakta insanların yüzlerinden derin üzüntü okunuyor. Çaresizlik içinde kayıplara göz yaşı döküp, Neden rehinler bırakılmıyor? Neden nefret hep üstün geliyor? Neden kötülük kazanırmış gibi gözüküyor? Neden her sabah uyandığımızda ölüm haberleri alıyoruz? Neden olanlara birilerini inandırmak zorunda bırakılıyoruz? Neden sadece Yahudi olduğumuz için tüm dünya tarafından aşağılanıp, şiddet görüyoruz? Neden Red Cross bir ilaç dahi temin edip rehinelere teslim edemiyor, onları göremiyor? ve 82 gündür bizden baska onların evlerine dönmesini isteyenler neden birlik olamıyor? Bizler gece gündüz evlerine dönmeleri icin dua ederken neden onların posterlerini duvarlardan söküyorlar?
Her sene bütün yıl olanların muhasebesini yapan ben, bu sene ne yazık ki eksi bir milyonla kapatıyorum yılı. İnsanlık adına zor bir zaman diliminin bu seneye eklenmiş olması gerçekten kelimelerin yetersizliği yüzünden ifadesi çok zor benim için. 6 Şubat’ta Türkiye’deki depremle başlayan 2023,
büyüdüğüm ama dünyanın kirlendiğini hissettiğim yıl olarak anılarıma eklenecek. İçinde acıyı, birlik heyecanını, Türkiye’de ki istenmeyen seçim sonucunu ekleyerek zamanı Ekim ayına ulaştırdığında İsraelide 1400 kişinin bir günde teröristlerce katledilmesi adeta bir kabus gibi benim, aslında tüm dünyanın üzerine çöktü. Şubat’tan bu yana derin sancıda olan yüreğim, hiç tanımadığı bir duyguyla karşı karşıya kalıverdi.
Savaşta olma hali.
Ukrayna savaşı hala devam ederken benim bu satırları yazıyor
olmam, sizleri yazımın devamını okurken düşünce yolculuklarına çıkartması en
büyük dileğim.
Sarsıcı ve çok sorgulayıcı bu dönemden geçerken, filmlerde
izlediğimiz savaş ortamından çok farklı bir alan icinde buldum kendimi. Düşen
askerlerin cenazeleri, evlerine dönemeyen rehine ailelerinin yanında benim acım
çok yüzeysel olsa bile toplum olarak ağır bir travmanın içinden geçiyoruz. Hislerim
bana geçmişteki yas dönemimi anımsattığı için son sürat ona bağlandım. Duygularım
tarafından yönetilmeye başladım. Tüm olanların kaosu tarafından ele
geçirildigim de farkındaydım ama yas içinden çıkılması zor bir yerdir. "Öfkeliyim", "Kırgınım"
"Üzgünüm" dedim ve duygu balonlarına sarılıverdim. Dış dünyaya,
aileme, dostlarıma, sevdiklerime kendimi ve duygularımı kapadım. Sadece kendi içime
bir kapı açtım, içi yas ve kırgınlık dolu, kişisel sarılmalar ve sohbetler. Bildiğim
hiç bir yöntemle sakinleyemeyen, kendini iyileştiremeyen, sürekli kanayan bir
yaram vardı. Acısını tarif edemediğim, sözcüklerin yetersizleştiği. Hissettiğim
duygu olaydaki en önemli etken olurken, 82 gün sonra okuduğum bu yazı sayesinde kendime adeta bir çıkış kapısı buldum.
Ben üzgün değilim, sadece bir süre üzüntü üzerimde olacak.
Garip bir huzur kapladı içimi. Huzurlu hissettiğimi
farkettim. Başka bir zaman başka bir şeyin üzerimde olacağını bilmek ve bunun
farkında olmanın iyi bir şey olduğu fikri nedense yüreğimde bir rahatlama
yarattı. O yüzden üzerimdeki üzüntü
haline değişik çıkış yolları bulmaya meyil ettim bu aralar. Sıradışı bir Stella’yı
tanımaktaydım.
Sessiz ve hareketsiz. Çok kitap okuyan, daha az dizi
izleyen. Daha az iletisim kuran. Iş ve aile dışında pek ortaya çıkamayan. Az uyuyup, gün doğumunu seyreden. Tek başına uzun
yürüyüşler yapan, organize edilen yardım çalışmalarına maddi manevi destek veren.
Rehine aillerin konuşmalarını dinleyen. Mahalledeki asker cenazelerine katılan.
Siren çaldığında yere yatan, sığınak odasına giren. Siyasetle ilgililenen, yeni
öğrendiği lisanda haberleri dinleyip anlamlandırmaya çalışan. Boşlukta salınan,
gülünce de vicdan yapan. Sonrasında BU DA GEÇER diyen.
Kendimi yargılamadan ya da duygularımı değiştirme
zorunluluğu olmadan hissetmeye izin vermekle başladım acımla yüzleşmeye. Travmalarla
dolu olan bir toplumun, az travmalı bir üyesi olan ben, kendimi hırpalamak
yerine kendimi beslemeye başladım. “Sorun degil. Devam et ve üzül. Sonsuza kadar
burada olmayacaksın ama şimdilik üzgün hissetmekte 'yanlış' değilsin, sen
sadece insansın,” diyebilmenin gücüne ulaştım.
Her şeyi yıkmak isteyen öfkemle uzun sohbetler yapıyorum. Bu evrende artık sadece cinsiyet, yaş ve isim olan insan kümelerini neden yarattığımıza karşı öfkemle arka odada konuşuyorum. Bir parçam olduğunu bilse de öfkem, zamanı geldiğinde sessizliğe gömüleceğini o da biliyor.
Bu devr-i daimin içinde yaşamlarımızdaki olağan rutinlerin değerini
farkediyorum. Korona zamanından çok daha değerli bir farkındalık bu. Bu gün
görüp yarın göremeyecek olmanın değerli anları. Bu gün sarılıp yarın dualarımızda
olmak zorunda olan.
Aynada kendi karanlıklarımı tanıyorum. Biliyorum hiç bir
duygunun kalıcı olmadığını ve belki de bu dönemdeki tek sakinleştirici ilacın
bu olduğunu.
Yaşama ara vermem gerekliliğini anlayan ailem ve dostlarım
olduğuna şükür ediyorum. Onların görünmez ellerinin beni yaşama bağladığını hissetmekten
mutluyum ve de dünyayı benim gözlerimden görememelerini anlayışla karşılamaya
çalışıyorum. Sonuçta ateş düştüğü yerde olacaktı her zamanki gibi. Yaşamda
herkes kendi yarasını saracaktı.
Uykusuz gecelerin bir başka ilacı kitaplar, diziler, filmler. Ekranlarda yüreğimin kaldırmakta zorlandığı ama duymak zorunda olduğum haberlerden uzaklaşmanın yollarından biri olarak dizi seçimimi fantazi dünyasından seçip, hayran olduğum masal dünyasına kaçıyorum sık sık. Alice Harikalar Diyarını seçiyorum kendime. Sanki yaşadığımız evrenin bir küçük yansıması havasında.
Alice’in MadHatter’a dediği gibi, “Bugün üzgün olduğunu,
kızgın olduğunu, endişeli olduğunu veya yas tuttuğunu kabul etmekte sorun yok.
Her zaman gülümsemek zorunda değilsin. Yine herşey doğal akışına dönecek nasılsa.
O yuzden güzel bir çay partisine ne dersin?”
Fantazi dünya her zaman içinde kendi cevaplarını saklar.
Bizler olduğumuz kişileriz. Düşündüğümüz ve hissettiğimiz duygular geçici.
Onlara anlam yüklemezsek , sadece bir esintinin onları alıp götüreceğini bilirsek,
o duygunun haline gelmezsek, onun varlığını sadece kabul edersek, yakında
farklı bir duygunun üzerimize geleceğini anlarız.
Evet bugün üzüntü benim üzerimde. Ama aşık olduğumuz o ilk
günlerdeki gibi coşkulu olduğumuzda da kendimize hatırtlatmamız gerektiği gibi:
" Bu da geçecek, şimdilik tadını çıkarın.”
Duygularınıza hoş geldiniz. Bir süre onlarla oturun ve
onları tanıyın. Her birinin bize öğreteceği bir şey var. Her birinin bize
göstereceği bir şey var. Ve çoğu zamanda sihirli bir değişimi ardında peri tozu
gibi üzerimize serperler.
2024’te bu peri tozlarının peşine düşeceğimi biliyorum. Yaşama karşı duruşumun hayatımda belki hiç olmadığı kadar yüzeysel olacağını düşünüyorum. Anlarımın kıymetini bileceğim, sevdiklerime sarılmanın lüksünü, köklerimin travmalarını, suskunluğumun çığlıklarını duyacağım 365 yeni günüm var önümde. İnsanların neden savaştığını anlamak için vereceğim değerli vaktim olacak. Iyilik peşinde koşmaktan nefesim tükenecek. Hırsın yakıcılığını, politikanın yalancılığını, halkın acizliğini okuyacağım nice kitaplarım olacak. Bilmediğim bir ülkede uyanmalarım, kendi evimde köklenmelerim, güneşte cildimi yakmalarımın, kumsalda yürümelerimin, tuzlu suda arınmalarım, sevdiklerime her zamankinden daha fazla zaman ayıracağım, çocuklarımla sofra başında uzun sohbetlerimin olacağı 2024 hoş geliyor.
✡️Yahudi kimliğimle evet bugün 😪üzüntü benim üzerimde. Ama bu
da geçecek.
Koşullarını okumadan önümüze serilen 525,600 dakikamız kutlu olsun. Ne olursa olsun gülümseyeceğimiz ve içine güzellikler, kahkahalar eklemek dileğiyle,