Her yer karardı mı benim yazmam gelir. Gerçi ben hep yazarım ama
kara günlerde daha çok yazarım. Durmaz kalem, durmaz yürek, zihin. Akar
gözlerden yaşlar mutsuzluk ülkesine. Çağlayan olur her şeyi önüne katar gider.
SOMA ne ilk ne de sondur bu ülkede. Sosyal medya bu kadar
güçlü değilken, olanlara kulaklarımız daha kapalı yaşarken olan binlercesini
duymadık, okumadık, yorum yapmadık. Şimdi, teknolojinin gücüne, geçtiğimiz
anlarda olanlardan dolayı oluşan deli öfkemiz eklenince, isyanımız çok daha
büyük oldu. 19 Mayıs törenleri de bu sene bu yüzden haklı olarak iptal olunca, nedense daha da
sinirlerimiz bozuldu sanki. An itibariyle 284 can karanlıklarda bir yerlerde can verdi. Yazarken
bile midemde oluşan asit miktarı tarifsiz.
Ne kolay ölmek bu ülkede. Kader deyip geçmek. Sonunda -Lİ olunca ağlamak ve -Lİ olmayınca olağan bunlar diye meydanlarda konuşma yapmak.
SOMA’da olanları seyrediyorum televizyonda, gazetelerde
okuyorum. Acıyı insanların yüzünde yakalayanların fotograflarına bakıyorum. Isyan
ediyorum, ihmalkarsızlıklara, insanların üç kuruşa çalıştırılmasına, geride
kalan dağılmış ailelere, haksız yere ölmüş bedenlere… Neden doğru şartlarda
doğru işler yapamıyoruz? Neden denetlenmiş denilen bir firmada çocuk buluyoruz?
Neden trafoda olduğu bildirilen yangın hemen söndürülemiyor? Neden insanlara
güvenli odalar yeterli sayıda sağlanamıyor? Neden hep bir yerden kaçak işler
peşindeyiz? Neden? Neden? diye akıyor
damlalar. Onları simsiyah yüzlerle orada görürken, kendi yüzümün beyazlığından
utanç duyma hissiyle dolmuşken, onlar orada acı içinde acaba ölü mü yaşıyor mu
sorgulaması yaparken ben güncel hayatıma devam etmenin gerginliğini
hissederken, Soma’ya destek adına sadece mesaj atabilip sosyal medyada protesto
edebilmekten öteye geçememenin sıkıntısı içindeyim.
Sonra diyorum ki utancı yaratan Tanrım, yanında unutma
yetisinide insanlığa bahşetmiş. Balık hafızalı değiliz ama çabuk unutuyoruz. Tarih
unutulanları bizlere hatırlatmak için yazılmış olabilir mi? diye sorguluyorum. Tarih
boyunca binlerce acı yaşanmış, binlerce insan çoğu zaman gereksiz yere hayatını
kaybetmiş. Bunu da unutacağız, bu da yüreklerimizi ilk günkü gibi yakmayacak
yakında ama yok saymayacağız. Sayamayacağız.
Haberlerde izledim Türkiye dünyada iş kazalarında en çok
ölümle sonuçlanan ülke sıralamasında 3.sıradaymış. Bende şöyle bir google
yaptım ve veriler gerçekten korkunç. 510 Sayılı Kanunun 4-1/a Maddesi
Kapsamındaki Aktif Sigortalıların Geçirdiği İş Kazalarının Kaza Sebeplerine
Göre Dağılımı, 2012 yılındaki çalışma tablosunda; kişilerin yüksek bir yerden
(ağaçlar, binalar, yapı iskeleleri, merdivenler makinalar, araçlar) ve çukur,derin bir yere (hendeklere,
kuyulara, kazılara, yerdeki çukurlara) düşmesi sonucu ölenlerin sayısı 8541.
Öfkelenmeden onun yerine önlemler alması, yeni kanunlar çıkarması için devleti sorgulamalıyız. Eğitimin önemini bir kez daha belirtmek
ihtiyacım doğdu. Yapılmış değil, uygulanıyor olmasından emin olmak lazım. Denetim
yapan kuruluşlara sadece para karşılığında belge, sürücü ehliyeti yada bilimum
yeterlilikler vermemeleri gerektiğini öğretmek lazım. Bunun içinde insan değerinin
önemini kafalarımıza kazımalıyız. Yol
çalışmaları yapılırken etrafına önlem almayan belediyeyi, kaza olduğunda daha
geriye duba koymayanı uyarmayı, kontrat imzalarken çalışma koşullarını
anlamayı, fabrikada çalışan çocuk işçileri şikayet etmeyi, SSK yapılmadan
çalışmamayı, işlerin kanunlara uygun yapılmadığında dava açmayı kendimize
sorumluluk olarak görene kadar bunları izlemekten ve göz yaşlarıyla yıkanmaktan
başka şansımız yok.
Dün
akşam dinlediğim bir konferansta sunumu yapan, Hollandalı sosyolog Hofstede’nin
kültürün boyutlarına değindi. Geert
Hofstede kültürlerarası iletişim alanında önde gelen bir sosyolog ve örgütsel
sosyoloji uzmanıdır. Kültürleri açıklayabilmek için 5 parametre sunmuştur.
4. Parametresi tam da bize uygun olduğu
için bu yazımda sizlerle paylaşmak istedim.
Belirsizlikten Kaçınma
(Uncertainty Avoidence) Bu boyut kültürün üyelerinin bilinmeye
karşısındaki korku ve tedirginliğini ölçer.
Belirsizlikten
kaçınmanın kuvvetli olduğu toplumlarda; kişiler net, açık kurallar isterler. Belirsizlikten
kaçınmanın zayıf olduğu kültürlerde ise; kuralların esnek olması bireyleri
rahatsız etmez.
Bizim ülkemizin hangi kategoride olduğu aşikar! Ata’mın dediği
gibi; Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
Şimdi soruyorum,
durup bekleyen edilgenlerden misiniz? Yoksa araştıran, sorgulayan ve
yaptırabilme kabiliyeti olan etkenlerden misiniz?
Dilerim Soma
son olsun ama bilirim ki bu ülkede ihmalkarsızlığın sonunu ancak toplumsal
duyarlılığı yüksek ve medeniyetin gerekliliklerini yerine getirebilme
becerisine sahip yeni bir nesil değiştirebilecektir. Tıpkı bizim de yeni bir
nesil olduğumuz gibi demekle bitirmekten kaygı duyuyorum!
Milletimizin başı sağolsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder