Her şey Kanserle
Dans sitesinde aynı hastalıktan eşimi kaybettiğimi öğrendiğinde başladı.
Facebook mesaj kutuma "Sizinde eşiniz akciğer kanseriymiş, süreç nasıldı?" diye
gelen bir mesajla başladı. Ben bu konuda destek isteyen herkese destek olurum
ama nedense bu mesajı görmem çok uzun zaman aldı. Mesajı gördüğüm gün "Aşkım seni
özlüyorum, her gün daha fazla özleyeceğim..." gibisinden bir paylaşım okudum sayfasında ve anladım
ki ben mesaja cevap yazana kadar o çokan sürecin sonuna gelmiş.
Biz böylelerine
kaderdaş diyoruz. Kişiler farklı ama olaylar aynı olunca kullanıyoruz bu
tabiri. Bizimkide böyle başladı.
Tanımıyoruz ama
hissediyoruz. Ben ona başsağlığı ve sabır diliyorum, hiç cevap almıyorum ama bir
şekilde arkadaş tekliflerimizi karşılıklı faceten kabul ediyoruz. Ben onu
Pencere’nin sayfasına ekliyorum. Herşey orada öylece duruyor. O Kanserle Dans’a
sadece bir kaç gün takılıyor ve sonra siteden çıkıyor ama ben ne çıktığını
biliyorum nede beni takip edip etmediğini.
Ona yazıyorum sebepsizce, "Kanserle Dans terapisi var Cuma Lape’de, gel. Hem Esra ile tanışırsın hem de
biz kaderdaş olarak bir birimizi tanırız,"
Ben terapiye geç geliyorum, o bana
faceten geldim diye mesaj yazıyor ben hiç görmüyorum ayrıca tipinide iyi
hatırlamıyorum. Çember salonda profesör konuşuyor 40’a yakın kişi var ben
sadece birine bakıyorum, kesin bu odur diyorum hatırımda kalan face profiliyle.
Seans bitiyor, biri ayağa kalkıyor, evet evet tahminim doğru oymuş, ne yapamak
lazım ki, yanına gidiyorum ve birden bire sarılıyoruz sıkı sıkı...
Tanışmıyoruz,
kimiz bilmiyoruz ama enerji öylesine yoğun ki tanışmışız gibiyiz. Hata 40
yıllık dost gibi. Şişli’de salak bir sokak kafesinde kahve içiyoruz, ben yemek
yiyorum, acıkmışım çok ve bana yemeğimi ödemeyi teklif ediyor ama sonuçta
fazlasını yiyen benim diye ben ödemek istiyorum. Bir türlü karar veremiyoruz ve
biraz o biraz ben hesabı ödüyoruz. Konuşmaktan tüyü kalmamış dilimiz havanın
sıcağından dışarıda, en kısa zamanda buluşup daha çok konuşalım diye
ayrılıyoruz. Öylesine karşılaşıyoruz ve öylesine herkes kendi yoluna. Tek bir
beklenti, tek bir söz yok.
Derken bir akşamüstü
bir post görüyorum facete, Kanada’ya yerleşecek köpeği Budy’i vermek istiyor. İşte
diyorum, tekrar karşılaştık. Faceten yazıyorum, cevap yazıyor ama köpek bana
yar olmuyor,şartlar uymuyor, teyzeye
gidiyor. Teşekkür ediyoruz destek için birbirimize ve gene herkes kendi yoluna
gidiyor. Öylesine.
Derken bir sabaha
karşı faceten bir mesaj geliyor, “Sen ne zaman aşık olmuştun? Ben çok fena aşık
oldum. Kötümüyüm ben?” diye. Sabahın 8’inde bu mesaja “ Saçmalama....” diye cevap
yazıyorum ve o an itibariyle bir ruh eşim oluyor.
Hiç hesapsızca
böyle bir soruyu, bu kadar özeline kadar bana açan bu insana bende içimi
açıyorum, yazışıyoruz, saatlerce iki aşık gibi içimizi boşaltıyoruz, biraz
gözyaşı döküyoruz, biraz gülüyoruz, birbirimize küfür ediyoruz, sonra da
kızmadın umarım diyoruz. Dostlarımızı biribirimizle tanıştırmak istiyoruz, bir
kaç saat içinde bütün hayatımızı yazıyoruz. Korkmadan, çekinmeden, belki de
kimselere diyemediklerimizi aptal bir mesaj kutusuna yazıyoruz ama aslında tam
karşımızdakinin kalbine yazıyoruz her satırı. En derinde kalan duyguları sıralıyoruz,
sorguluyoruz hareketlerimizi, farklı olduğumuzun farkına varıyoruz. Aşkla
hayata tutunduğumuz konusunda hem fikir oluyoruz. Aşkın başkasına değil
kendimize olan aşk olduğu fikrinde karar kılıyoruz ama başkalarına da aşk duyduğumuzu teyid ediyoruz. Birbirimize kalpten
şekiller gönderiyoruz. Yüreğimizi pır pır eden olayları sıralıyoruz. Geride bıraktıklarımızı
unutmadığımızı ama hayat yolunda yürümeyi seçtiğimizi söylüyoruz. Karalar
bağlamadan, kurban olmadan, yeni bir yaşam çizdiğimizi ve hedeflerimizi
yazıyoruz.
Çocuklarımız olduğu için şükür ediyoruz, onların iyi, şanslı hayatları olsun diye temennide bulunuyoruz. Onların
içinde bulundukları boktan duruma üzülmüyor, tersine bunun onların hayatındaki
önemli bir basamak olacağı fikrinde buluşuyoruz. Ayakları üzerinde duran akıllı
kadınlar olduğumuzu bir kez daha teyid ediyoruz karşılıklı. Gazze-İsrael
savaşına hiç değinmiyoruz. Farklılıklarımızın bu olmadığının bilincindeyiz.
Öyle
iyi anlaşıyoruz görüşmeden ki bunun tek bir tanımı olabilir diyoruz. Yukarıda cennette
Alp ve Tahsin buluşup “ Abi hadi bizimkileri bir karşılaştıralım da bizim gibi
onlarda eğlensinler,”demiş olacağı fikrine kapılıyoruz.
Yani biz Zeyneple
cennetten gelen bir talimatla karşılaştık.
Tesadüf yoktur. Bakış açınız ve
baktığınız yön değişince hayatınıza bir çok yeni ve keyifli insan katılıyor. Nereden,
nasıl, ne zaman geldiğini anlayamayacağınız bir düzenin içindeyiz. Bana asla
olmaz demeyin, sadece bakış açınızı değiştirin bakın neler neler oluyor. Sonra bana
da yazın ki yeni kitabıma malzeme olsun....
İyi karşılaşmalar
sizlere de...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder