Siz kendinizi hiç bilmediğiniz bir ortamda, söylenenlerin
çoğunu anlamadığınız sözcüklerle söylenmiş şarkıların arasında, hiç
tanımadığınız insanlara sarılıp dans ederken buldunuz mu?
Öyle bir anda sadece anın keyfini sürüp, başka hiçbir dünya
anının sorununu, durumunu düşünmediğiniz oldu mu?
Zaman akıp giderken hissetmediğiniz, gündüz mü yoksa gece mi
olduğunu ayırt edemediğiniz, saatlerce dans etmenize rağmen hiç susayıp
acıkmadığınız ve hatta dünyanın hangi noktasında olduğunuzu bilmediğiniz bir
anınız oldu mu?
İşte benim için o anın adı “ Dünya hali dünyada kalsın,”
çünkü sen yaşamın sonuna vardığında bu evrenden seninle yanında gidecek hiçbir şey
yok. Ne bir duygu, ne bir dost, ne maddiyatla sana eklenenler, ne de çok
önemsediğin bedenin. Sadece SEN ve senin yaşamaktan keyif aldıkların. Ve bu
anda kalanlar, gidişine ağlayacak tabii ki ama asıl ağladıkları kendilerinin
eksik kalacak olmaları olacak.
Bir çok şeyden eksik kalma korkusunu her gün yaşıyor olmamız
garip değil mi? Biz bu anda, her an eksiğiz diyerek her türlü dünya halinin
tutsağı olup tüketiyoruz yaşam denilen mucizeyi.
Belki bu satırları okurken, içinizden, kişisel gelişim kitaplarında okuduğumuz cümleler gibiler diyor olabilirsiniz ama bu
cümleleri yazan bu kalem, gerçekten dünya halinin dünyada kaldığını hissetmenin
verdiği coşkuyu yaşıyor.
Bu coşku beni yeni yaşam alanıma taşıdı. İlk defa 4
mevsimini yaşadım. Birçok gün batımı, gün doğumu, dolunay ve yeni ay gördüm.
Kimilerini deniz kenarında, kimilerini balkonumda,
kimilerini şehrin parklarında, sokaklarında, trafiğinin içinde izledim. En uzun
gecede aydınlık adına mum yaktım, mucize için dua ettim.
365 günde hem bitişleri, hem başlangıçları yaşadım. Bir
önceki anların hep geçtiğini gördüm. O an içindeyken sorun olanların aslında
gelecekteki sorunlarım olmadığını çünkü anda her şeyi çözebildiğimi fark ettim.
Korkularımı ve yetersizliklerimi dönüştürüp, onları ivme ve
yapılacaklara çevirdim. Bir topaç misali merkezimde dönerim sanıp, defalarca
merkezimi değiştirsem de dönmeye hep devam ettim.
Uçtum defalarca. Uçarken hep fark ettim ki yükselişlerin
inişleri de keyifliymiş. Zira kısa zamanda
gene yükselmek mümkünmüş, yeter ki
uçmayı hayal etsin insan. Derin korkularımın birçoğu ile yüzleştim.
Yüzleştiğimde hepsiyle konuşup, anlaştım. Gölgem gibi yakalarım diye arkasından
koştuklarım yok olurken, güneş doğduğunda önümde beliren gölgemin, beni
yönlendirmesine izin verdim. Ailenin değerini, uzakların acizliğini, dostların
telefondan enerji verebilme becerilerini ve lisanı bilmezsen seni anlamazlar
dediğin her anda, sen bir kelime söyleme çabasını gösterdiğinde hep destek
aldığını deneyimledim.
Coğrafya olarak aynı enlem/boylamda olan 2 ülkenin ne kadar
ayrı kültürü olduğunu gördüm.
İşaret dilinde, ellerinin parmaklarını birleştirip yukarı
aşağı hareket
ettirmenin burada ‘Sabırlı ol, biraz bekle’ anlamında kullanılırken,
ana lisanımdaki karşılığının ‘çok iyi, lezzetli’ anlamına geldiğini fark ettiğim
de çok güldüm. Ülkedeki her 3 kişiden birinin göçmen olmasından dolayı, senin de göçmen olmuş olmanın kimsenin umuru olmadığını, zaman denilen kavramın
koşturarak değil kendi seyrinde yaşandığını, senelik otopark parasının uçak
bileti parasına eşit olduğunu, akıllılık edip bedavaya park ettim dediğim her
zaman park cezası yediğimi, kitap okuyorum dediğimde yeni lisanda ancak 1.sınıf
çocuk kitapları okuyabildiğimi.
Garsonların hepsinin öğrenci olduğunu ve o yüzden iyi bahşiş
bırakılması gerektiğini deneyimledim. Ülkenin bir ucundan bir ucuna bir yürüyüş
parkuru olduğunu, bu yolu yürümeyi teşvik etme adına bedava yemek ve konaklama
imkanı olduğunu, süpermarkette kuyruğun kıtlıktan değil marketlerin cumartesi
kapalı olmasında dolayı olduğunu öğrendim.
Bunları öğrenmek için yaptığım tek şey, dünya halini dünyada
bırakıp, kendimi, yeni bir yola çıkarmak oldu.
Sayılı gün sonra 2020 olacak takvimler.
Bu güzel yıl, eksiklikleri tamamlama yılı değil, sahip
olduklarımızla yükselmeyi deneyimleyeceğimiz bir yıl olsun. İki aynı çift
sayıdan oluşan dizinin, her zamankinden daha fazla şans kapıları açabileceğine
inanma yılı olsun.
2020 zihnimizde bildiğimizden farklı düşünce platformları oluştursun, evrene açılan yeni iletişim deneyimleri yaşamaya imkan versin, ağacımızda
özene bezene büyüttüğümüz hayallerimizi sallayıp düşürecek güçte kaslarımız
olduğunu fark etmemizi sağlasın, isteklerimize odaklandığımız da karşımızda beliren boşluktan aşağı düşmeyeceğimizi, tersine yeniden doğacağımızı, güvencesizliğin bilgeliğini her kalp atışında hiç durmadan hatırlatsın.
Değerli olanları hızlıca tüketmeden, sakinlikle ve keyif alarak yaşamayı, korkularımızı
ivme yapacağımız bir yıl olsun.
Mutlu yıllar herkese…
Ne guzel yazmissin.satirlarindaki ulke ile ilgili dusuncelerin ve hissettiklerin beni 23 sene evveline goturdu.Ayni duygularla harmanlanip acaip bir keyif almistim.2020 dedigin gibi olsun.Sinirsiz hayaallere ve umutlara acilsin.zorlu bir dogumdan sonra gelen yasam cigligi, yardimci oldugun birinin gulumserken gozundeki isilti ,bir cicegin tomurcugu,hatta olur olmaz yerde asfalt arasi yeseren bir dal nasil icimizi isitiyosa yasama bagliyosa hep bu duygularla bezenelim
YanıtlaSil