Hayat
size sürprizlerini hazırlar, özenle paketler ve postalar.
Posta
kutusunu açıp, görüp, almak elimizde.
Hayatımın
10senelik bir dönemini kapattım.
Yeni
bir ülkeye geçişime imkan sağlayan bu durum, anlaşılan benim için zamanını
tamamlamış olmalı ki binlerce keyifli, stressli, mutlu, zafer dolu anlarımı
bana ekleyip beni özgürleştirdi.
Bu
geçişe hazırdım ama her geçişte gibi olduğu ana tam olarak hazır olamıyorsun.
Biraz gergin, azda olsa tedirginlik verici ve bir o kadarda hüzünle yaşandı son anlar. İnsanız ya
“Bitince ne olacak?” sorusunu sormadan
duramadım. Akışa inanmama rağmen genede korku midemle bağırsaklarımın arasında
dans ediyordu. Statü mü kaybettim? Standardımı mı düşüreceğim? Kendime
inancımımı yitireceğim? Sorular ve boşluk… Sonra o sen şakrak kahkahasıyla iş
yerindeki oda arkadaşımın sözüne kulak verdim.
Her
an kendi içinde bir an saklar.
Bu
anında benim içimde bambaşka bir ana hazırlandığına eminim. Henüz içi bilinmezlerle
dolu olsa da, güvencesizlikteki bilgeliği denemeye hazırım. Biliyorum ki o an geldiğinde sadece gülümsüyor olacağım.
Bu
geçiş anı, beni bambaşka bir geçiş anına sevk etti. Otobüse Tel Aviv’den
bindik. 3 kız arkadaş, sütyen hikayesi gibi bir birimizi yukarı kaldırmak adına
bu tatili planlamıştık. Hem de bu tarihin benim iş hayatımın son gününe denk geleceğini
bilmeden. Tur şirketine aylar önce ödemeyi yapmış ve izin almak için patronla
konuşmama gerek bile olmamıştı. Çarsamba akşamı bir kapıyı kapattım ve Perşembe sabahı gözümü Israel-Ürdün sınır
kapısında açtım. Petra’yı gezmeye gitmek üzere yola çıkmıştık.
Geçiş
yerinin adı: Yitzhak Rabin Sınır kapısı.
Kral
Hüseyin ve Rabin’in birlikte yarattıkları bu barış geçişi, eskiyi kapatıp yeni
Tedirginlikle
uzattım pasaportumu Ürdün sınır kapısında, yüzünü inceledim sınır memurunun. Hiçbir
mimik yoktu, doğal ve olağandı. Binlerce Israel’li barıştan beri akın akın
geçiyordu sınırı her gün, her mevsim, her an. Karşılıklı turlar, ortak mirasi
birbirine geçiriyordu. Hem de taa Musa’dan beri...
Ilginç
olan ise, daha önce hiç bir Arap ülkesine girmemiş halimin ön yargısıydı.
Şekilci zihnimdekilerin büyük bir kısmının gerçeklikten uzak olduğunu bana
gösteren anlar yaşadım.
Geçişten
bizi İsrael’li genç bir tur rehperi karşı tarafa taşıdı ve bizi Ürdün’lü bir başka
genç tur rehperine teslim etti. Geçiş tamamlanmıştı.
Bizler Israel plakalı
otobüsümüzden bir kaç saat içinde Ürdün plakalı otobüse geçmiştik bile. Bileğimizde
“Tourist Jordan” yazan bileklerle Akaba’ya geçtik, oradan da Wadi Rum yani sütünlar
vadisine.
Kırmızı
kumlar, inanılmaz boyuttaki kayalıklar ve
büyülü çöl sessizliğinde gezindik.
Kumların kırmızısına hayran kalmış bizler sürekli fotograf çekmekten yorgunuz.
Bir an o tatlı çöl rüzgarına bıraktık kendimizi ve inanılmaz doğa ile dar
kanyonlardan geçip Arabistanlı Lawrance’ın yaşamış olduğu alana ulaştık.
Arapların
birçoğu, Osmanlı ve Avrupalı devletlerin hakimiyetine karşı verdikleri özgürlük
mücadelesine önderlik etmesinden dolayı onu, Arap ulusal uyanışının öncüsü ve
halk kahramanı olarak kabul ederler. Taşın üzerinde Kral Abdullah ile oyulmus
resimlerine bakarken yeni bir geçiş farkettim. Krallığa geçisin simgesiydi
Arabistanlı Lawrance.
Otantik ortamda çayımızı içtik. 7 taşımı dizdim, hayran
kaldığım manzaraya karşı dileklerimi taşların
yanına bırakıp, gündüzün geceye geçişine tanık olmak üzere konaklayacağımız kampa
dönüş yoluna çıktım. Öyle büyülü bir andı ki yaşanan, tepeden aşağıya süzülen
güneş bize mesajını vermişti.
Biten
herşeye şükür et, güzel geçti de. Geçti ve bitti de.
Şimdi sessizlik zamanıdır.
Ateş yak, hikayeler dinle, yemek ye, dans et. Duaların varsa dillendir.
Yıldızlara bak, düşün bu evrende yalnız değilsin. Binlerce yıldız her gün ölüp
kayıp düşüyor ve bunu gören gözlerine şükret. Yenisi doğuyor her an hatırla.
Geceye teslim ol. Kurtlar ulusa bile korkma, onlar seni korurlar kötülüklerden.
Gökteki yıldızlara bak, onlar sana yol gösterecektir.
Yanındakileri
iyi seç, onlar senin elinden tutanlar olacaktır, belki sadece bu an için, belki de bundan sonraki geçişine kapı
açacaklardır. Teşekkür et.
Minikicik,
soğuk çadırımıza girdik ve uykuya teslim olduk. Sabah giyinip dünyanın seçilen yeni 7
harikasından birini görmek için erkenden yola çıktık. Büyülü gül rengi şehire, Petra'ya kalabalık insan topluluğuyla birlikte girdik.
Dar geçitler, kıvrımlı yollar, ha bitti ha bitiyor dedikçe hep yeni bir geçişin
önümüze açıldığı bitmeyen ilerlemeler. İçimden insanlığın her zaman inanılmaz
şeyleri başarabilme becerisini nasıl edindiği fikri geçiyordu. Sanki eski medeniyetler bizlerden daha yetenekliymiş fikrine kapılıyorum.
İsa’dan önce
5.yy., Nebatiler. Geçip gittiler ama asla gitmediler aslında. İşte bu koca
ihtişamlı tapınak önümüzdeydi. Binlerce kere digital ortamlarda ve dergilerde gördüğümüz.
Canlısını görmenin müthiş hissi tarifsizdi. Rehper yere bir çizgi çizdi.
Kafanızı kaldırmadan yürüyün dedi ve şimdi kaldırın dediğinde bütün haşmetiyle
Petra’yı ölümsüz kılan tapınak karşımızdaydı. İlk görsel sağdan bir gıdım
kendini gösterdi. Dar bir geçidin ardından. Bir parçacık... İlerledikçe daha
büyük bir parçası ve sonra tamamı.
Rastık
çekilmiş gözleriyle çölün sahipleri bedevilerden alışverişler yapıldı. Dinarlarını
Euro/Dolara çevirmek isteyen kadınlar, ruj var mı takas yapalım dediğinde
nelerin yokluğunu çektikleri içimi burktu. Eşşekler, atlar, develer, faytonlar, köpekler. Modern
Ürdün polisi, Bedevi polisi ile birlikte koruyordu tapınağı. Zaman su gibi aktı
geçti.
Israel’in
bir başka güzel şehri Eilat’tayız. Havamız güzel, denizin keyfindeyken bir anda
bir başka unutulmaz ana tanıklık ettik. Coral Beach dünyanın sayılı plajlarından.
Hem mercanlar, hem de renkli Kızıl Deniz
balıklarının mekanı. Su üstü varlıklarıyla, su altı varlıklarının birbirlerine
dokunmasını mucizevi bir şekilde deneyimledik. Minik ekmek parçaları atan
adamın yanına ulaşıp, suyun içinde rengarenk balıklara dokunduk. Bereketin
simgesi balıkların ayaklarımızın arasında dolaştığına şahit olmak ve o anı
ölümsüzleştiren dostumun desteğine şükür ettim. Evrenin bana mesaji vardı.
Korkmadan, sabırla bekle. Bereketin seni bulacak.
Destek ile birlikte en güzel anları
bana hediye edeceğini söylüyordu. Eski anların yepyeni renkli anlara dönüşeceğini,
su gibi berrak ve içimi huzurla dolduracağını görmemi istiyordu.
Bu
yoğun hislerle doluyken, geçişin güzelliğini idrak ettim güneş ışığının denizin üzerindeki
dansında.
Tesadüf
yoktur cümlesine uyumlu, tatilimizin son günü bir başka geçişi yaşattı bana. Ata’mın
ölüm yıldönümünü saygı ve minnetle andığımız, ona olan aşkımızın sonsuzluğunu
en derinden hissettigimiz gün, 10Kasım.
Bizi
özgürlüğe, bilgiye, medeniyete geçiren bu yüce insan, bedenen aramızda olmasada
varlığını her zaman hissedebilmenin güzelliğini deneyimledik.
O anda mail
kutuma bir mail düştü. İçinde bulunduğum durum için beni cesaretlendiren satırlar içeriyordu
“Süreçten kaygıyı
çıkarırsan bu geçiş hala korkutucu mu?” diye soruyordu.
Cevabı
sizin bana söyleyeceğinizden eminim.
Güzel
geçişlerimiz olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder