7.00 kalkış - Zihine hala calışıyormuş hissi vermek önemli
ayrıca müthiş güzel bir sessizlik hali. Balkon kapısını açıyorum. Temiz hava,
güneş ışığı, kuş sessleri. Sanki bir cenneteyim.
7.15 Meditasyon - Hiç kaçmaz, sabrımı ve sakinliğimi
korumanın tek yolu. Ben Deepak Chopra ‘yı kendime yakın buldum onunla
ilerliyorum. Tavsiyemdir. İlk 4dk Oprah Winfrey konuşuyor hayatından kesitleri
paylaşıyor ardından Deepak’ın o Hint aksanli 'ngilizcesiyle sakin sesi ve mantralarla
günün olumlaması gerçekten ciddi anlamda sakinlik yaratıyor.
8.00 Kahvaltı – kesinlikle dietik.
10.00 Spor- Bir elimde telefon, kulağımda kablolu
kulaklıklarımla ben spor yapmaya calışıyorum. Neden kulaklıkla diye sormayın. OnLıne derslere bayram dolayısiyle ara verilmiş, haliyle uyku dengesi mecburiyetten bozulmuş, sabah 4’te yatıp 11’de uyanan iki ergenle yaşıyan sessiz kalayım diye
çabalayan cici bir anneyim de ondan.
Şimdi telefonu yere bıraksam kulaklığın kablosu yetmiyor,
sinir içindeyim, kendime sövüyorum hala bir airpod almadın diye. Telefonu karşıma
koysam sabit durduramıyorum, hop sağa, hop sola kayıyor sürekli daha da
geriliyorum. Arada hareketleri kaçırıyorum. Yatağın üzerine koysam gözlüksüz
göremiyorum. Bilgisayara bağlasam arkadan mail geliyor, görüyorum sinir
oluyorum konsantrasyonum düşüyor. Elimde tutsam, bu sefer hareketleri yapamıyorum.
Arka odalarda internet doğru düzgün çekmiyor. Ekran donup kalıyor. Salonda
yapsam uyanıklarsa bu sefer oğlanlar alay ediyor hop zıp hareket edince.
Bu ne ya!!! Bir kabusun içindeyim. Alt tarafı spor yapmaya çalışıyorum.
Vallahi özledim özgürce spor yaptığım
zamanları. Hala telefonu koyacak yer bulamamakla birlikte, yarısında
internetten kopsamda, kalan yarısında da sadece Noyan Hoca’nın enerjisini seyretsemde hergün
düzenli bağlanıyorum. Enerjine şükür hocam.
11.00 Derken sıra sosyal medyaya geliyor. Haberleri okurken
içim bunalıyor. Uçaklar Eylül'e kadar yokmuş diyor. Kimi komplo diyor, kimi aşı bulundu bulunacak diyor, kimi
ekonomi battı nasıl çıkar diyor, kimi ölüm haberleri paylaşıyor. Sanki koca
dünyada doğumlar durmuş, kimse iyileşmiyor ortalık bir felaket tellalı.
Bayılmadan kapatıyorum. En iyisi böcek, ağaç, çiçek paylaşanları takibe almak.
12.30 birden bir bir öpücük alıyorum yanacığıma. Günün en güzel olayı bu. Ancak ardından ince bir ses ekleniyor öpücüğme
Anne ne yiyoruz? Beni bir titreme alıyor. Gün 23, daha kaç gün bu soru bilmem ki. Nefes, şükür ki sabah ki meditasyon hala işe yarıyor.
Anne ne yiyoruz? Beni bir titreme alıyor. Gün 23, daha kaç gün bu soru bilmem ki. Nefes, şükür ki sabah ki meditasyon hala işe yarıyor.
Yavrular beslendikten sonra köşeme çekiliyorum. Kaç saattir telefon elimde, elim, kolum, sırtım uyumuş,
kamburum çıkmış. Gözler pörtledi. Bu korona mikrobuyla başımıza bir şey
gelmeyecekse (evdeyiz çünkü dikkat ediyoruz kurallara) kesinlikle bir tür beden
bozuşması yaşayacağız.
Koltuktan kalkıp hafif bir yürüyüş, nereye mi ? Tuvalete… Sonra
da mutfağa… Bir bardak su ve günün diğer yarısını tüketmeye geçiş.
13.15 Bana öğlen yemeği saati- Ergenler için kahvaltı saati tabii ki. Hafif hafif diettetik porsiyonlarda esneme başlıyor.
14.45 Kahvemi alıp koltuğa oturuyorum. Kitap okumaya
yelteniyorum. Konsantrasyon sıfırın altı. Ne oldu bana allah aşkına, bir satır
okunamıyor.
15.00 Hafif bir yürüyüş. Hakkımız evinden 100mt. Yüzümde
maske, elimde eldiven. Komşumla 1mt mesafeyi koruyarak ayak üstü bir sohpet.
Portakal ağaçları mis kokutmuş ortalığı. Ağaçlar çiçeklenmiş. Doğa korona ne
bilmiyor. 0 panik, kendi yolunda devam.
16.00 Yeniden Zoom ancak bu sefer Aile saati - Kim müsaitse bağlanıyor. Sadece gülüyoruz, toplu konuşmalarda kimse kimsenin ne dediğini tam duymuyor, bir kakafoni ama olsun gene de aksatmadan her gün 16’da bağlanıyoruz. 3 ülke konuşuyoruz. Ailede yaşları 65 üzerinde olup sokağa hiç çıkamayanlara müthiş moral. Ne pişiyor, ne dizi seyredildi… önemli bilgileri paylaşıyoruz. Ergenler bize zaman zaman katılıyor ki o zaman sohpet daha bir espirili oluyor. Ancak katılmadıkları zaman Zoom esnasında bir uğultu var evde. Ergenler playstationda kendini kaybetmiş. Ekrana sabitlenmiş.
"DUR, girme, gel kurtar beni, hadi oğlum vursana, in aşağıya burdayım ben, kimse yok orada…" Bu şekilde anlaşılamayan tek kelimelik cümleler, günde bilmem kaç kez maruz kalıyorumç Hele bir de gece yarısından sonra oluncatam bir işkeneye dönüşüyor. Sabır, nefes. Sabahki meditasyondan eser kalmadı…
17.30 Arkadan bir ses, Anne ne yiyeceğiz akşam. Allahım her
yapılan fazla yapılıyor, gene bitiyor vallahi anlamıyorum.
18.00 Online lisan kursu. Bir başka telaş. Öğretmen ekranda
okuyor, kitaptan takip ediyorum. Hem dinliyorum hem de aynı anda yazıyorum
bilmediğim kelimeleri. Ibranice yazılar sağdan sola, latincesi soldan sağa. Bir
taraftanda telefondan google translate yapıyorum kelimenin anlamına yoksa parçadaki
anlam bütünlüğü kaçacak. Deftere baksam ekrandaki slayt kaçıyor, ekrana baksam
kelimenin anlamı kaçıyor. 40dk’da bir zoom kapanıyor. Geri millet bağlanana
kadar ders saati kaynıyor.
19.30 Akşam yemeği – Nihayet ev ahalisi geometrik bir noktada toplanıp bütün teknolojik aletlerden uzak sohpet ediyoruz. Bu yetimizi kaybetmemek adına çaba sarfediyoruz. Insan insana sohpetler ve tabii ki de diyette neymiş kremalı makarna şahaneymiş. Tarif youtube'dan yapanlar ergenler. Sanırım korona sonrası bol açımız, sanatçımız, yazarımız ve psikoloğumuz olacak.
Ve günün en önemli anı. Çöpü kim atacak? Ayakkabı giyinmenin tek sebebini kimse kaçırmak istemiyor. Eskiden zul
gelen bu aksiyonda şimdi derin bir anlam var. 5.katta oturuyoruz ve her seferinde
asansör beklemekten şikayet etmek yerine keyifle merdivenleri kullanıyoruz. Az
da olsa hareket. Tabii ki eldivenleyim. Hiç bir yere sürünmüyorum. Biriyle
karşılaşmamayı diliyerek çöpü atıyorum. Zira karşılaşsam merdivenler o kadar dar ki sosyal mesafeyi korumak imkansız.
Ve saatler 21.00 oldu. Dizi film – hepsi bitti neredeyse ama tavsiye almak için mesajlaşmalar- ve ortalıkta bir kırmızı çember üzeri LIVE hali. Ha tabii ya kaçan bir şeyler olmasın derdindeyiz. O live’dan buna, delirmiş gibi at koşan ruhum, o konserden bu tiyatroya, öncesinde müze gezisine koşturmaktan bitik halde yatağa yığılıyor.
Geçenlerde yazdığım, " dışarıda bir şeyler mi kaçıyor?" yazımın üzerine, "bizimgiller" o FOMO'yu -
Fear Of Missing Out -aldilaaaar minik evlerimize soktular !! Fear of Missing Out
- On Online (FOMO-OO) yaptılar sessizce.
Orada o online ders var, burada bu Instagram live var, ay
dur konuşamayız birazdan online yogam başlayacak, sanatçılardan Live konserler,
psikoloğum konuşuyor, Judith masal okuyor, Monologlar Müzesinde tiyatro
okumaları, arşivlerini açan harika kurumların sergi ve müzelerini gezmece, operalarını ve bale gösterilerini izleme
yarışı, tabii bir de Covid-19 aktüelitesini takip derkeeeeeeeen dışarıda
birtakım "meşgalelerle" böbürlenen "bizimgiller" şimdi de
sanal dünya profesörü kimliğinde "Bilgi Terörü" yayıyor. Bu
tanıdık olan "Birşeyler kaçırıyorum" ruh hali olduğu gibi eve taşındı
üstelik daha büyük vicdan azabıyla:
"E evdesin bol vaktin var, kaçırma !!" ...
Bedava ya da paralı online her türlü görsele varım da
24 saat yetmiyor arkadaşım ya !! Bir gün 36 saat olsun mu yarrabbim he ne
dersin? diye sorasım var.
Bu ne ya allah aşkına yıkanmaya zaman bulamıyorum. Bedenim
tıkınmaktan tatlıca genilemiş, haberim yok çünkü aynı lastik belli ev kıyafeti,
dipleri beyazlamış, 5cm sonrası kendi rengine dönmüş, devamı kızıl tonlarındaki
saçlarımla “Tanrım kurtar beni…” diye bağırıp, ter içinde uykumdan uyanmak
istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder