Havaların ısınmasıyla birlikte ilk elime aldığım kitap Çİ oldu. Ardından Maya’lı Yamalı Bir Hikaye, ardından tavsiye üzerine The Art of Hearing Heartbeats ki bu da yakında bir blog konusu olacak az sabır. Arkasından gene tavsiye üzerine Rosie Projesi ve şimdilerde elimde V.I.T.R.I.O.L.
Okuduğum her kitap bana yeni farkındalıklar
açarken, Rosie Projesi’nde sadece gülümsemiş, okurken çok eğlenmiş ve hiç bir
şeyi sorgulamamıştım. Ta ki sosyal medyada takip ettiğim uplifers.com
sayfasında bu yazıyı okuyana kadar.
Yazıdaki soru beni kendime getirdi ve bir an
kitabın bana vermesi gereken mesajı duydum.
“Kişilik testleriyle doğru insanı bulmak
mümkün mü?”
Günümüzde bir çok kişilik
testleriyle eş bulma siteleri mevcut. Kimilerinde yaş ve görsel bilgisi yeterli
görülürken, kimilerinde bu özelliklerin yanında eğitim, hobiler ve hayata karşı
fikirlerde önem arz ediyor. Birini beğeniyorsunuz ve o da size beğenince
eşleşmiş oluyorsunuz.
Basit ve gerçekçi gelmese
de etkili sonuçlar verebilecek bir sistem.
Hadi eşleştiniz, sıra buluşmaya geldiğinde
birden tarif edilemez bir yakınlık hissediyoruz. Nasıl yani, daha ilk
görüşme bu? Ruh eşimimi buldum diyebilecek haller olmuyor değil. Sebebini
anlamazken, sadece dizilerde, filmlerde olabilirmiş gibi gelse de gerçek
dünyada da olabilen haller bunlar. Sonuçta filmlerde gerçek hayat malzemeleri
üzerine kurgulanmıyor mu?
Demek ki “Ruh eşimi buldum,” demek için
kişilik testi fena fikir olmayabilir fikrine kapılabilirsiniz ama bilimsel
araştırmalar sizi ne yazık ki memnun etmeyecek.
Insan dediğimiz
sosyal varlıklar hayatlarını birlikte
geçirebileceği kişiyi “ hayatının aşkı” olarak tanımlamayı şiddetle
arzularken onu bulmanında olasılıklarını artırmaya
çalışıyor.
Kişilik testlerinde ortaya çıkan sonuç, bizimle aynı değerleri paylaşan ve benzer şeylerden hoşlanan kişileri bulmamıza yardımcı olmak üzerine kurulu. Rosie Projesi’ndeki erkek kahraman Don’da aynı bunu yapmayı seçiyor. Yaşı itibariyle geçkin bir professor ve üstüne üstlük bir de aspergerli. Kim böyle bir eş isteri göz ardı edip, ben kendime uygun bir eş bulmalıyıma odaklanıp kendine bir “ Eş bulma Projesi” oluşturuyor. Ancak sanılanın tersine neredeyse tüm sorulara ters cevap veren Rosie ile mutlu bir beraberliğe adım atıyor. Kusura bakmayın kitabın sonunu yazdığım için ama inanın bunu bilsenizde okumaya değer.
Kişilik testlerinde ortaya çıkan sonuç, bizimle aynı değerleri paylaşan ve benzer şeylerden hoşlanan kişileri bulmamıza yardımcı olmak üzerine kurulu. Rosie Projesi’ndeki erkek kahraman Don’da aynı bunu yapmayı seçiyor. Yaşı itibariyle geçkin bir professor ve üstüne üstlük bir de aspergerli. Kim böyle bir eş isteri göz ardı edip, ben kendime uygun bir eş bulmalıyıma odaklanıp kendine bir “ Eş bulma Projesi” oluşturuyor. Ancak sanılanın tersine neredeyse tüm sorulara ters cevap veren Rosie ile mutlu bir beraberliğe adım atıyor. Kusura bakmayın kitabın sonunu yazdığım için ama inanın bunu bilsenizde okumaya değer.
Karşımıza çıkacak kişinin gelecek
planlarının bizim gelecek planlarımızla uyuştuğunu, aynı istek ve ihtiyaçlara
sahip olduğunu bilmek ne güzel bir durum değil mi?
Peki birbiriyle
uyumlu olan bu eşleşenler acaba gerçekten uzun süreli beraberlikler yürütebiliyorlar
mı? Yeni dünya kuramı “ Uyumsuzluğun uyumu”
Teksas Üniversitesi’nden Dr. Ted Hudson, evli çiftler üzerinde yaptığı araştırma sonunda sürpriz bulgularla
karşılaştı.
Sonuç: Mutlu ve mutsuz olan çiftler uyum
konusunda birbirlerinden farklı değiller.
Bu ne demek? Yani ilişkilerinin çok iyi olduğunu belirten çiftler, kişilik uyumunun mutlulukları
üzerinde herhangi bir etkisi olmadığını belirtiyorlar. Hatta, kişilik uyumundan
çok ilişkinin devamı için gösterdikleri ekstra çabanın etkili olduğunu söyleyen çiftlerin
sayısı da bir hayli çokmuş.
Soru mutsuz çiftlere sorulduğunda ise yanıt
şaşırtıcı. Büyük bir çoğunluk kişilik uyumunun ilişkinin sağlığı için çok
önemli olduğunu vurguluyor. İlişkileri iyi
gitmeyen çiftler, mutsuzluklarının sebebini
kişiliklerinin uyuşmamasına bağlama eğilimindeler. Birbirlerini oldukları gibi
kabul ederek ilişkiyi sürdürmek
için çaba göstermektense, “zaten devam etmek istemedikleri” bu ilişkiyi daha
fazla sürdürmemek için kişilik uyumu sorunu deyip işin içinden çıkıyorlar.
Seatle İlişki Araştırmaları Merkezi’nin
kurucusu olan John Gottman da, kişilik uyumunun ilişkinin ömrü ve kalitesi
üzerinde belirleyici bir faktör olmadığını söylüyor. Merkez’in yürüttüğü çalışmaların
sonuçları, çiftleri uzun
süre bir arada tutan şeyin onları ortak paydada buluşturan ilgi alanı ya da ortak
gelecek planları değil; birlikte anlamlı
bir şeyler yapmaya duydukları heyecan ve enerji.
Bu nedenle çiftlerin birbiriyle
sağlıklı iletişim kurup
kuramadıklarından çok, ortak paydada buluşup birlikte bir şeyler yapma konusunda
heyecanlı olup olmadıkları ön plana çıkıyor.
Işte bu
sebepten Rosie Projesi işe yaradı ve bende bunu farkettim.
Arayış kişiliğe göre
değil akışa göre.
RastgeleJ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder