Evettttt geldik gene bir yılbaşı dönemine. Hesap kitap zamanı ve
daha ötesi geçen 365 günde günlüğe bakıp kopya çekmeden anılara kazınmayı hak
etmiş anları sıralamaya.
Bu yazıyı nasıl sonlandıracağımı bilmeden ekranın önündeyim. Umut yazmak acı veriyor ama umutsuz
olmak mümkün değil. O yüzden bu seneki yazımı bir masalla bitirme kararı aldım.
Önümüzdeki yıla sadece refah ve huzur içinde yaşayacağımız günler dilemekten
başka talebim olamayacak çünkü.
*Masalın
adı: “Mümkün Dünyaların En İyisi “
Öyle garip bir 365 günü geride bıraktık ki içi sevinçten çok
acı, korku, hüzün, kaygı ve çaresizlik dolu. İçine ekilen ümidin en yüksek ama
çıktının en az olduğu bir yıl.
Kendime geçen sene bunları demişim “yapmayacağım” diye:
Kalabalık tatiller, şükür ki bir dolu iki ve 4 kişilik mini tatillere
kaçabilmişim
Kalıplaşmış lezzetlerimi değiştirip rakı-balık, Uzo, Antep’in acı pul biberini hayatıma
ekleyebilmişim.
Kontrol altına almak, planlı ajanda ve düşünerek karar alma
konusunda tam olmasa da bir hayli esnemişim.
Beklentileri bir hayli aşağıya indirirken mükemmel olmayan
anne,evlat,dost eleman konusunda bir hayli güzel anılar biriktirmişim.
Vicdan konusu beni hayli zorlamaya devam ederken vicdanımın
sesini duymayı öğrenmişim.
Herşeye yetişmek konusunda bayağı bir yol kat etmiş ajandamda
gerçekten istemediğim hiç bir şeye zaman ayırmamışım. Geçmiş 365 günde
yetişemiyorum lafını kullandığım zaman aralığı parmak sayım kadardır
diyebilirim.
Doğru yanlışlar konusundaysa bence hala çok çalışmam gerekiyor…
Koca senede ilerleyemediğim tek alan olduğunu muhasebe defterimde itiraf
ediyorum.
Oh bravo! benim senem verimli geçmiş demek isterken, ya aramızdan patlamalarla, öldürülmeler ve
tecavüzlerle ayrılanlar. Ya kaçarak gelip bu toprakta zorlananlar, evlerinin
damı akarken kucağında bebekle içerde gezen fareyi gözetleyenler, bir öğünlük
yemek için kuyruk bekleyenler, kucağında çocuğu ile alınmadığı hastane
kapısında çaresizce yardım dileyenler, iş yok diye insan öldürebilen makinaya
dönüşenler, şort giydi diye dayak yiyenler, küçücük yaşta gelin edilenler...
Ya iyilik peşinde koşanlar, sesini duyurmak için türlü türlü
mecralarda yazılar yazanlar, sadece kendi için değil tüm evrenin barış ve
huzurunu düşünenler, kulaktan kulağa daha yaşanılır bir dünya için masallar
anlatanlar ve daha nicelerinin muhasebeleri ne durumda acaba?
Bunları yazmaya oturduğum anda her gün önünden geçtiğim o stadda
can veren gencecik bedenler, bir
kurşunla meleklerine kavuşan ve ayrımcılığı körüklemeye çalışan masum
büyükelçiyi vuran o silahlar patlıyor.
Keyifli bir an için yalvaran ruhuma
şunları fısıldıyorum;
- Kaosun içindeki
dinginliği hisset
- Zaman kavramının saçmalığını farket
-Yaşanan herşeyin seni hedef aldığı paranoyasından sıyrıl
-Sevdiklerine sarıl
- Zaman kavramının saçmalığını farket
-Yaşanan herşeyin seni hedef aldığı paranoyasından sıyrıl
-Sevdiklerine sarıl
-Kendine güven
-Umuda inan
Dedim ya hayat sadece BENden oluşuyor ama eğer ben SEN olabilmeyi
başarmışsam.
Geçmiş 365 günde yüreğimizin asla unutamayacağı önemli bir an olan
15 Temmuz Darbe!
80’lerde olanları hatırlayamıyorum çok net. Sadece bazı anılar
var kesik kesik kafamda. Daha sonra hepsi okuduklarımla birleştiler. Çocuklarımın
da bir darbe yaşayacağını asla düşünmezdim ama oda oldu. Sahte veya değil
binlerce şehitle bilanço tarihte yerini alırken hayatlarımızda ne kadar çok
ivmeyi değiştirdiğine tanık olmak ise şaşırtıcı.
Her açıdan hayatlarımıza "yön" verici bir olay olduğu kesin.
Boğaziçi köprüsünün adını bir günde “ 15temmuz şehitleri”
yapması da cabası. Her ölümde bir yer daha şehit adıyla anılıyor ve korkarım
ülkemin her yeri adım adım şehitliğe dönüyor.
Trump'in seçimi bizden uzak gözüksede yakında bizlere nasıl
ekleneceğine şahit olacağız.
Dövizin bu güne kadar çıkmadığı kadar yukarıdaki dansından
hayatımızda oluşacak delikleri bakalım nelerle kapatmayı başaracağız.
Bütün bu travma anları taze taze, dizi dizi, peşi peşine sıralı zihnimdeler,
peki şu anda Soma nerede kaldı zihnimde diye yoklarken, son bir yılda, tam 23
bombalı saldırı gerçekleştiğini okuyorum. 336 kişinin bu evreni terk ettiğini
ve 1000'i aşkın insanın yaralandığını.
Bu
ölümlerinin çoğunun ya canlı bomba ya da bomba yüklü araçlarla gerçekleştiğini
yeniden hatırlamak yüreğimde sızı, gözümde damla oluverdi.
Sıraladım hatırlayalım diye… Gezi olaylarının çok derinlerde bir
anıya dönüştüğünü görmek bana yeniden insanın unutma becerisini hatırlattı.
Zaten öyle olmasaydı yaşamak mümkün müydü diye sorguluyorum… Ancak unutarak hiç
bir şey çözüme ulaşmıyor ne yazık ki. Söylemleri eyleme çevirecek cesaret şart.
Geçen yıldan sarkanlar; HDP Diyarbakır mitingi saldırısı 5 Haziran , Şanlıurfa Suruç katliamı, 20 Temmuz
,İstanbul Sultanbeyli Fatih Polis
merkezi saldırısı 10 Ağustos, Ankara
Tren Garı katliamı 10 Ekim, Barış Mitingi'nin toplanma yeri olan Tren
Garı'nın önünde Ve 2016dakiler İstanbul Sultanahmet saldırısı 12 Ocak, Mardin Nusaybin patlaması, 18 Mart, İstanbul İstiklal Caddesi
intihar saldırısı,19 Mart, Gaziantep Emniyet Müdürlüğü
saldırısı 1 Mayıs , Diyarbakır Sur İlçesi, Dürümlü
Köyü "kayıpları" 12 Mayıs , İstanbul Vezneciler saldırısı
7 Haziran, Mardin Midyat
saldırısı 8 Haziran, İstanbul Atatürk Havalimanı saldırısı 28
Haziran,Gaziantep sokak düğünü saldırısı 20 Ağustos
Bu saldırıların bir çoğunu tüm dünya yazıp, çizip, tartışırken
bizde yayın yasakları, sosyal medya erişim engellemeleri ve internetin
yavaşlatılması uygulamaları…
Bakınız
ki wikipediada adımıza açılmış bir sayfa bile var… Utanç duyuyorum
yaşananlardan ama bu utanç bile birşeyleri düzeltemiyor…
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye'deki_intihar_sald%C4%B1r%C4%B1lar%C4%B1_listesi
Ülkemde bunlar olurken dünyada da bir dolu felaket. Fransa’daki
Bastille day kutlamalarında insanların üzerine kamyonu sürüp bomba patlatan,
hemen ardından Bruksel havalimanındaki patlama, Münih'teki bir alışveriş
merkezine terör saldırısı ,Orlando’daki eşcinsellerin gittiği bir kulübe silahlı saldırı. Belki de aklıma
gelmeyen niceleri.
Ve gene tam bunları yazarken Berlin’de bir tır giriyor noel
pazarına, aynı anda Cenevre’de bir camiyi tarıyorlar.
Bu yazıyı nasıl sonlandıracağımı bilmeden ekranın önündeyim. Umut yazmak acı veriyor ama umutsuz
olmak mümkün değil. O yüzden bu seneki yazımı bir masalla bitirme kararı aldım.
Önümüzdeki yıla sadece refah ve huzur içinde yaşayacağımız günler dilemekten
başka talebim olamayacak çünkü.
*Masalın
adı: “Mümkün Dünyaların En İyisi “
Haydi yaslanın arkanıza, bir kahve, çay alın elinize, bir battaniye çekin üstünüze ve izin verin masal dünyasının büyüsü sizi içine alsın.
Gece ilerledikçe şehrin ışıkları bir
bir sönüyordu. Dar sokaklardan evlerine dönen bir çok insanla karşılaşmanız mümkün
bu bahar gecesinde. Tüm evlere sessizlik çökmüştü. Şehrin diğer ucunda, eski
kulenin tepesindeki bir odada ise hala bir mum yanıyordu. Mumun zayıf ışığının
aydınlattığı duvarlarda harika bir kütüphane vardı. Bir çokta el yazması. Orada
dünyanın tüm bilginlerine yazılmış mektuplar, matematik eserleri, tarih
öncesine uzanan soy ağacı araştırmaları, tuhaf dillere ait kılavuzlar, hesap makinası
çizimleri, hukuk ve felsefe üzerine yazılar, birkaç da gizli görev emri
bulunuyordu. Burası Gottfried Wilhelm von Leibniz'in çalışma odasıydı.
Insanlık tarihinde seyrek ortaya çıkan
bir dahiydi bu adam. Yaşlı adam o gece bir ziyaretçi bekliyordu. Heyecanlıydı
çünkü onunla evreni tartışacaklardı. Ona söylemek istediği her bir evrenin bir
bakış açısı olduğuydu ama bunu hemen dillendirmeyi istemiyordu.
Merdivende hafif bir ayak sesi
duyuldu, eski kapı aralandı ve badem gözlü bir çocuk girdi çalışma odasına.
“Iyi akşamlar bay von Leibniz,” dedi
tatlı bir sesle
“Iyi aksamlar küçük Teodor,” diye
cevap verdi yaşlı adam.
Teodor, Leibniz'in evinin bulunduğu
kulenin giriş katında oturuyordu. Yatmadan önce yaşlı adama iyi geceler
dilemeye gelir, ondan bir öykü dinlemeyi çok arzu ederdi.
Bugünkü öykünün konusu: Tarkuin
hanedanın kralı olan Sektus'un iktidarı nasıl ele geçirdiği, meclisteki oyunları, savaşları, güzel
Lukretia’nın tecavüze uğramasını ve sonra da hepsinin birbirini öldürdüğü
üzerineydi. Teodor hikaye başlamadan yaşlı adama;
“ Sonunda Tarkuinler hak ettikleri cezayı
bulacaklardır ama keşke onları erkenden durdurabilseydik,” dedi.
Yaşlı adam gülümseyerek cevap verdi, “
Öyle mi? Sence Tanrı onları önceden durdurmak isteseydi bunu yapamaz mıydı?”
“Bilmiyorum,” diye cevapladı Teodor. “
Belki de Tanrı onların bu suçları işleyebileceğini bilmiyordu…”
“ Teodor, sence herşeyi bilen Tanrı,
kendi yarattığı varlıkların ne yapacağından habersiz olabilir mi gerçekten de?
Ah Teodor’um dünyayı şunun şurasında kaç gündür tanıyorsun? Henüz burnunun
ucundan ötesini görmedin bile. Önce dünya hakkında çok şey öğrenmek gerek. Hele
evrenin bütününü göz önüne getir: Onda hayal edebileceğinin ötesinde güzellik
bulacaksın. Şimdi hoşuna gitmeyen şeyler olduğunu fark ediyorsun, ama dünya
sırf senin için yaratılmadı. Daha doğrusu, dünya senin için yaratıldı, ama
tabii eğer sen bilge insan olursan, dünyadaki küçük düzensizliklerin üstündeki
büyük düzeni tanımayı bilirsen.”
Teodor şaşkınlıkla baktı yaşlı adama,
anlamadığı belliydi. Bunun üzerine yaşlı adam çocuğa Tarkuinlerin öyküsünü
anlattı.
Sektus o ülkenin kralı ama kötü bir
kralıymış. Sektus geleceğini öğrenmek için Delfi tapınağına Apollo’nun huzuruna
gider. Tapınağın kahini ona kral olacağını, Lukretia’ya tecavüz edeceğini ve
tahtını kötüye kullanacağını söylemiş. Sektus hiç memnun olmamış
duyduklarından. Kalkıp Jüpiter’e gitmiş. Ama yoldayken Apollo’nun sesini
işitmiş arkasından bağıran: ‘Kibirli Sektus, sen kötü ve uslanmaz bir ruhsun.
Doğana uygun davran.’
Jüpiterin huzuruna varınca ‘Neden beni kötü ve mutsuz bir kral olmaya
mahkum ettin ey Jüpiter,’ diye sorgulamış. Jüpiter ona şans vermiş ve krallığından
vaz geçerse bilge ve mutlu yaşayacağını söylemiş. Ama tabii ki Sektus bu
seçeneği kabul etmemiş. Sorgusu devam edince Jüpiter onu Athena’ya göndermiş.
Athena karşısına çıkan Sektus’u
sarayına davet etmiş. Burası öyle bir saraymış ki ileride olacakların
tasarımlarını bulabilirmişsin. Burası mümkün olan her şeyin olduğu bir
saraymış.
Boynundaki anahtarla kapıyı açarken
Sektus’a açıklamış: “ Bu kapının ardında hiçbir eksiği olmayan bir dünya
göreceğiz. Bu dünyanın tarihinde ufacık bir şeyi bile değiştirmeye kalksak, bu
değişiklikten ortaya bambaşka bir dünya çıkacaktır. Bu dünyaların hepsi,
fikirler biçiminde buradadır. Sana gördüğün, bildiği Sektus’un aynısını değil
de, yakın Sektus’ların nerede bulunacağını göstereceğim. Bu mümkün dünyaların
birinde mutlu ve zafer kazanmış, bir başkasında ortalama bir hayattan memnun
bir Sektus göreceksin. Yani her türden ve sonsuz tarzlarda yaşayan bir çok
Sektus var.
Ve Athena kapıyı açıp onu saraya,
oradanda büyükçe bir odaya sokmuş. Odaya girer girmez, oda oda olmaktan çıkmış
ve güneşi yıldızları olan bir dünyaya dönüşmüş. Sektus kendini görmüş. Bir
bahçesi varmış, zenginmiş. Ekip biçiyor ve saygı duyulup uzun bir ömür
sürüyormuş. Sonra yaşlanıp yakınlarının sevdiği bir adam olarak ölüyormuş. Sektus dışarıdan kendini tiyatro seyreder gibi
seyretmiş. Sonra odadan çıkıp karşıdaki odanın kapısını açıp oradan içeri
girmiş. Ve bir anda başka bir dünyada bulmuş kendini. Başka bir Sektus varmış
burada. Kralın kızıyla evlenen, Kral ölünce onun yerine tahta çıkan bir kral
olarak görmüş kendini. Halkının onu çok sevdiği bir kralmış.
Ve Sektus her oda değiştirdiğinde hep
yeni sahnelere tanık olmuş. Her sahne bir öncekinden daha güzelmiş. Ve nihayet
en üstteki odaya girmiş ve burası tüm dünyaların en güzeliymiş. Sektus burada
en mükemmel Sektus’u göreceği için çok mutluymuş. Ve Athena’nın sesini duymuş. “İşte
Sektus burası mevcut gerçek dünya. Işte sen busun.”
Sektus bu odada kral olduğunu, ülkesini kaosa
sürüklediğini, Lukretia’ya tecavüz ettiğini ve sonra herkesin birbirini
öldürdüğünü görmüş. Öfkeden deliye dönmüş ve koşarak odayı terk etmiş. Bu ona kendi
gerçekliğini göstermiş.
Öykünün bu noktasına gelince yaşlı
adam sustu. Teodor yaşlı adama dönüp, “Keşke bu sarayı bende ziyaret
edebilseydim,” dedi. “Sonuçta Sektus kimbilir kim?” Yaşlı adam gülümsedi: “
Sonsuz sayıda Sektus vardır, çünkü her Sektus’un ait olduğu sonsuz sayıda mümkün dünya vardır. Doğrudur ki Sektus’un
yaşamayı seçtiği dünya buydu. Tanrı onu böyle yaratmadı, sadece onun bunları
yaşayacağı dünyayı yarattı çünkü bu dünya onun için en mükemmeliydi. Bu dünyayı
çok güzel bir sanat eseri olarak düşün: Her fırça darbesi resme en güzel rengi
katmaz, ama bir bütün olarak bakıldığında tuvali daha güzel yapar. Her acı, her
hata evrenin büyük düzenine katkıda bulunur.”
Bu durumda Teodor kendi için en mümkün
dünyanın yan gelip yatmak olduğuna karar verdi. Bunu da yaşlı von Leibniz’e
iletti.
Yaşlı adam Teodor’un başını şevkatle
okşadı. “ Tanrı’nın sana verdiği akla inanman ve sana düşen görevleri yerine
getirmen yeterlidir. Ondan sonra için rahat olsun, gerisini Tanrı’ya bırak
çünkü Tanrı sadece bütün dünya için değil, senin içinde en iyisini yapacaktır,
tabii ona gerçekten güveniyorsan.” Teodor’un yüzündeki gülümsemeyi gören yaşlı
adam devam etti:
“ Dünyada eşsiz bir mükemmeliğin
bulunduğunu fark etmeyi öğrenirsen, dünyanın en mutlu insanı olursun çocuğum.
Bilgeleştikçe, yıldızları ve çok daha küçük şeyleri inceledikçe onu daha iyi
göreceksin. Dahası, bir bütün olarak göz önüne aldığında için aşkla dolacak ve
yüreğinin sesini duyacaksın. Ve her yüreğinin sesini duyanıda duyduğun için hep
birlikte ilahi bir devlet kuracaksınız. Bu devleti kurmak için çok çalışacaksınız
ve bu devlet en mükemmel devlet olacak.”
Yaşlı adam kalkı topallayarak
pencereye kadar gitti. Pencereden gözüken gökkubbe muteşem pırıltısıyla kendine
çekiyordu onu. Teodor ise sessizlikte evden gelen gürültüleri, uyuyanların
horultularını, gecenin sohpetini, dar sokaklardaki rüzgarın uğultusunu ve
şehrin nefes alış verişini duydu. Esnedi, uykusu gelmişti. Yaşlı adamın elini tutu
ve onunla birlikte parlak gök kubbeye bakarken içinden
Bu gün biz Museviler için özel bir gün:
Hanuka… Mucizelerin, ışıkların bayramı.
Bu gün Hristiyan dünyası için çok özel
bir gün: Umudun devamı olan Noel.
Bu iki güzel günün bu günde birleşmesi çok hoç. Evren sanki bizi ışığın aydınlığında birlik bilincine davet ediyor. Bunca güzel günlerin varlığını
bilip yüreklerimizi aşk ateşine açık tutatacağımız 365 yeni gün hoşgelsin, sefa
getirsin, acıları silsin, gözyaşlarını sevinçten eylesin…
Göktende 3 elma düşşün hepimize, biri
sevdiklerimizi sarmalasın, diğeri isteklerimizi karşılasın, üçüncüsüde
hayallerimizi gerçek kılsın.
Herkese güzel bir 2017.
*Ben masalı okudum ve mini versiyonunu
sizlerle paylaştım. Tamamını detaylı bir şekilde okumak isteyenlere, yazar Jean
Paul Mongin, Metis yayınları Küçük filozoflar serisi. Nefis bir seri,
tavsiyemdir bir göz atın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder