29 Eylül 2010 Çarşamba

MUTLULUK PAYLAŞINCA GÜZELDİR!

Her sabah aynı rutin. Kalk, yüzünü yıka, dolapta dört dön geceden hazırlamadıysan kıyafetleri, bin bir araca ve düş kör karanlik yollara.Aslında tarifsiz bir mutlulukla dolusundur, ne de olsa binlerce insanın iş bulabilme ümidiyle uyandığı yeni güne sen bir iş sahibi olarak başlamışsındır, hem de kazanç sağladığın bir iş. Onun sayesinde hayatta kalma savaşın zafere ulaşıyordur. Hem gerilir, hem gevşersin. Rutindir her sabah aynı fincan, aynı ekran,aynı insanlar. Tek fark değişen kıyafetlerdir.

Herkes bu şekilde bir yerlerde çalışır ama bazı calışanlar farklıdır. Onlar iş arkadaşlığı kavramını, dostluk çerçevesinde, harici alanda da HARMANLIyabilinlerdir. Kac tanedir, kac kisiye nasip olur, kaç kişi bunu ister!
İnsan iş yerinde elinde olmadan başka bir kişiliğe bürünür. İşi gereği sert olabilir oysa harici ortamda çokta matrak bildiğiniz biridir.
Anlaşılması çok güç olduğunu düşündüğünüz bir iş arkadaşınızın ise son derece hoş sohpet olması mutemeldir.
Büyük şirketler bunu anlamak ve ortaya çıkarmak için bir dizi aktivite uyguluyorlar. Paralel çalışma ortamlarındaki insanların daha yakın olmalarını sağlayacak ortamlar yarattıklarında daha verimli çalışmaların ortaya çıktığını keşfetmiş olacaklar ki organizasyon yapan firma sayısında hayli artış var.

Ben öyle büyük firmalarda çalışma şansına - veya şanssızlığına bilemiyorum - sahip olmadım. Genelde çok ama çok küçük işletmelerde bulundum. Sanırım daha kalabalık ortamlarda çalışınca prosedürler filan beni sıkıyor. Küçük yerlerde çalışınca herkes herkesi tanıyor hemde derin derin tabii ki kişi kendini gerçek yüzü ile tanıtırsa.
Son ayrıldığım yer sanırım iş hayatımdaki en kalabalık ortamlardan biriydi. Ama şanslıydım çünkü iş arkadaşlığımızı harici ortama harmanlayabildik.
İş desteğiyle başlayan yüzeysel ilişki bir baktık ki uzun yollar katetmiş ve çok değerli olmuş. 13 ay gibi kısa bir sürede birbirimiz için bazen güzel bazende eleştirisel sözler sarfettik ama hiç kırıcı olmadık. Çünkü aramızda hırs ve tutku yoktu. Herkes kendi alanında, herkes kendi derdinde.

Bir gün geldi ve ben ortamdan şahsi kararlarımdan dolayı ayrılma yolunu seçtim. Kararı aldığım gün uçak koltuğunda,  31 Aralık 2009 gecesinde verdiğim sözü yineledim.

" Şartlar ne olursa olsun, hayatıma renk katan hiçkimseyi hayatımdan uzaklaştırmayacağım."

Gerçekten olacağından emindim ama bunu kendime ispat etmem gerekiyordu. Hayat düğümleri kendi attığı gibi çözmen için kullanma kılavuzunuda yanında verirmiş.

Fotograf bende bir tutku olmadı yazı yazmak ve kurgulamak kadar ama yazmayı sevdiğimden görüpte etkilendiğim bazı resimler için beynimin kıvrımlarının içinde küçük hikayeler oluşuyor.
Ne çok resim ve ne çok hikayem vardır bilseniz gülersiniz. Genç kızken bir çocuğa aşık olmuştum.O çok güzel resim çekerdi, bende şiir yazardım. Hala saklarım. Birgün bunları birleştirdik ve o gün aldığım haz bugün bu dostlukla bana geri döndürdü zamanı.

Resimlerine küçük hikayeler yazmayı teklif ettiğimde, bundan keyif alacağını söylemişti ,ben kendime bu dostluğun uzun olacağını o evet cevabıyla ispat etmiştim. Sıra ona aynı duyguyu yaşatma zamanı geldiğinde, hayatımda çok değer verdiğim, kız kardeşim sayabileceğim, dünyanın en sabırlı ama bir o kadar da içi fırtınalı bu küçük kızın hayalini gerçekleştirme şansıyla çakıştı.

Biri eşiyle birlikte cesurca bir davranışta bulunup kendine çıktığı meşakatli ve ömür boyu sürecek bir yolu siyah beyaz karelerde yaşatmak isteyen, bir diğeri hayatın anlamına küçücük bir gözden bakan profesyonel ruhlu bir amatör . Bendeniz de bu ikilinin arasını bulan çöpçatan:)

Ortaya çıkan kareler birbirinden muhteşemdi, bir Cumartesi sabahı bu kadar keyifli olabilirdi.
Ancak gün böyle bitmedi. Dostluklar yeni dostlar yaratırmış ve her yeni dost sana senden bir parçayı daha görmen için ayna olurmuş.

Güneşli bir günü geceye kavuşturup bir güzelliğe daha imza attık 20 küsür senelik arkadaşlarımla. Onların varlığı ile daha da bir keyifliydim.
Bir başka keyif te bu ortama çocuklarımında dahil olmasıydı. Benim çocuklarım ilk defa outdoor bir faaliyetinin parçası oldular. İlk defa gece açık havada sinema seyrettiler, ilk defa battaniyeler altında ayı izlediler, ilk defa bu kadar büyük bir ateşe yaklaştılar.
Seçilen filmde bir tesadüf değildi ve iyi bir seçim olduğuna inandığım gerçek bir dram seyrettik.

" IN TO THE WILD "

Genç Christopher McCandless’ın ilham veren gerçek hikayesinden uyarlanan Into the Wild, rahat ve konforlu yaşamını terk ederek Alaska’nın kırsalında hayatının en büyük meydan okumasını gerçekleştirmek ve özgürlüğü yaşamak ve kendi içindeki "Öz insanı " bulmak için yollara düşen, Christopher’ın hikayesini anlatıyor film.

Aslında hepimiz çoğu kez yaşam tarzımızdan sıkılırız. Betonların arasına sıkışıp kalmış teknolojinin, eğitimin ve paranın birer bağımlısı olarak yaşayıp gideriz.
Değiştiremeyiz sanırım hiçbirimiz Chris kadar cesaretli değiliz. Bütün bunları geride bırakmak üstelik önünde oldukça rahat bir yaşamı olmasına rağmen doğayı ve doğalı seçmek ve insanlardan kaçmak ama tanıştığı her insanda izler bırakmak. (Filmin sonunu söylemeyeceğim hepinize seyretmenizi tavsiye ediyorum.)

Her birimiz bir başkasının hayatında izler bırakırız yeter ki izler takip edildiğinde uçuruma çıkarmasın bizi.
Bu yazıyı bana yazdıran 2 kişiye; İyi ki hayatımdasınız....Mutluluk paylaşınca güzeldir.










Tüm doğa resimleri ; Kaçkarlar 2010 by NH

Baby on board SOON!!!




2 Eylül 2010 Perşembe

DERİN MAVİ...

Siz hiç 5gün dar bir alanda, hiç karaya ayak basmadan, su üstünde yaşadınız mı?


Yalnız bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim, buradaki zevk amaçlı bir karaya ayak basmama halidir.Bundan kazanç sağlayanlara kolay gelsin diyorum çünkü bu 5 günde bizi şımartan bir dediğimizi iki etmeyen, başta GÜNAY Kaptan ,AYHAN-her eve lazım - ve aşçımız TUNCAY’a sevgilerimi iletiyorum:)

Cevabınız evetse, bu evrenin şanslı 1%’inin içindesiniz demektir. Çünkü Mavi Yolculuktan nasibinizi almışsınızdır.

Kalabalık, gürültülü, yeme ve sanal eğlenme üstüne yapılanmış full pansiyon tatil köylerine verdiğiniz paraların karşılığından memnun kalmayıp bunu denemişsinizdir. Sözüm Fethiye Hillside’dan dışarı diye de yazmadan edemeyeceğim. Aldığı para ÇOK olsada her kuruşunu her yönden tatmin eden bence tek tatil köyüdür diyebilirim.

Bir insan, bir şeyi şiddetle isterse ve bunu hedeflerse, başarmaması için hiçbir neden olmadığını da ispat etmiş bulunmaktayım. 27 senedir hayal ettiğim deniz üstünde kalma hali, hayal ürünü olmaktan çıkıp

Yoldayız...
kanlı canlı bir gerçeğe dönüştü. Çıkışımı sabote edecek tüm engellere “İPTAL” tüm şanslara da – reklam olarak Groupama Sigorta - “HOŞGELDİNİZ!” dedikten sonra yoldayım.

Tabii bu kadar gün karayla ilişkiniz kesilirse ve 24mtr içinde komün hayatlar paylaşılırsa, bana yazmak için malzeme çıktı.

Gene ellerim düşünceleri kovalar ve koordinatlar 36 982 N - 27 513 E gösterirken, hava açık, güneş gülümserken, yürek dolu ve huzur halindeyken, rüzgar seni coştururken ve teknoloji harikası BB varken, klavyeden çıkanlar bunlar;



15 kişiyiz! 12 havari yerine 15 havari...

Takibinde olduğumuz mesih ise HUZUR!
En küçüğümüz 10, en büyüğümüzün yaşı hiç önemli değil. Bu dar alanda herkes çocuk, herkes keyifli.
Tura 2 eksikle başladık ama hiçbir şey tesadüf değildir söylemiyle onu ve kendimizi rahatlatmanın ardından geçmiş olsun dileklerimizle yerleştik kamaralara hem de Kim? Hangisi? derdi tasasına düşmeden.

Tuvaletin kapısı var mı?
Rotamız ne?
Çocukları oyalayacak oyun getiren var mı?
Tekne bizi nereden alacak?
Hangi koyları gezeceğiz?
Gibi sorularıma, son gün son dakika bilgi almanın paniğini bastıran ben, kendimi ilk defa bir başkasının planına mükemmel olacağı niyetiyle teslim ettim.

Her grubun bir lideri vardır, kendisi bunu kabul etmese de O herkesi organize eden ve turun en hayrımıza geçmesine niyet eden canim F’ Vitaminim, herşeyi plansız planlayarak, birleşmesi hiçte tesadüf olmayan bu gruba marş aldırdı. Benimde hayalimi gerçeğe dönüştürdü.


Herkes kendi derin mavisiyle burada.
Herkes kendi zihnindeki JAWS’larıyla burada. Her gün bir tane daha suya bırakıldı ve üstüne OH! çekildi derin derin.
Teknenin mükemmel olmasını sağlayan, hepimizin farklı olup ortak güneşimizin “Olumlu Düşünce Üretme” hali olmasıydı.

Biliyorum, bazılarınız gülebilir yada katılmayabilir ama biz 15 kişi en derin mavilerimizi tanıdık bu deniz üstü halimizde. Herbirimizin hayatlarında bastırılmış, üstü özenle örtülmüş derin mavileri , azda olsa – bazılarımız için ÇOK - güneşe doğru itekleyebildik. Aramızda bir deli, bir tetikçi, bir kaç tane de cadı var. Bir de üfürükçü diye dalgaya aldığımız nefes koçumuz, olumlamalara destek veren ve bunu kutusuna 5TL almadan yapan. Ben hariç herkesin katıldığı seanslardan herkes gülen bir yüz ifadesiyle, yeni bir şey keşfedip çıktı. Neden ben yoktum derseniz, bu teknede o derin mavidekilerin beni ele geçirip mutsuz etmesini istemedim. AMA kaçış olmadığını biliyoruz ve bir puro dumanında benimkiler su üstüne çıktı. Anılar geri geldi, beni taa düğün günüme kadar gerilere ve derinlere itti. Şarap kadehimin yardımıyla ve birkaç satır duygu karalamasıyla derinliklerden azda olsa yukarıya itildiler.

Kaç tane Jaws saldık sulara, hayat nasıl daha güzel olabilir, idam gerekli mi? diye tartışarak, arada bir ilişkilerin “tercihlerini” şaşırarak geçirdik 5gün karadan uzakta ıssız, bizleri ağırlayan Bodrum koylarında.

Denizin renginin bu kadar mavi olduğunu, kendimizi suyun arınma gücüyle şeffaf hale getirebildiğimizi, balıkların insanlarla aynı ortamda yaşabildiğini, gülmenin bulaşıcı olduğunu, resim çekmenin anıları tazelediğini yeniden keşfettik.

Kimsenin bozuk yayın yapmadığı zaten yayına sebep verecek hiçbir vericinin de olmadığı mekanımızda, ne bir ilaç, ne bir hastalık, ne de bir arı sokması hali oluşmadan, aşırı sıcaktan kavrulmadan yada kırılan keyif kadehlerinin hiç birinden yaralanmadan noktalı virgülledik.

Ben ilaç taşıdım neme lazım halimden ama gayet iyi biliyordum ki böyle bir ortamda sorunlar bizden uzak çünkü olumlama her şeyin kusursuz olması yönündeydi.

5 öğün – daha fazla yedik ama yazmaya gerek yok, ara öğünün resmi yanda - yemek yiyip hiç kusmayan – aşçı bizim damak zevkimize çok uygun çıktı;Neden acaba? - , midesi bozulmayan, içip sarhoş haliyle tüm derin mavisindekilerden sıyrılırken ağlamayıp gülen, bol toleranslı, çok kahkahalı ekibimizin adını ben “ HAHAHA” koydum.

Çünkü 5 günde duyulan tek ses buydu, ekosu da DERİN MAVİDEN
 “Gene bekleriz oldu...”