16 Kasım 2023 Perşembe

Toprağın Altını ve Üstünü Düşünmek

 




 40 gündür kendime yazıyorum ama Çağan Irmak’ın yeni Netflix dizisin başlangıcında bu konuyla ilgili duyduklarım, sözlerimi sizinle paylaşmama ilham verdi.

Önce toprağın altından başlamak istedim.
Ilk aklıma gelen fidan.
Ekeriz ve büyümesi icin sularız. Merakla bekleriz emeklerimizin karşılığını. Altında ne olduğunu göremeyiz sadece umutla bekleriz. Inancımız tam ve emeklerimizin boşa gitmeyeceğini içten biliriz ama bir yandan kurtulamadığımız bir “acaba” vardır, ya tutmazsa diye. Küçüktür bu korku çünkü inanç ondan büyüktür.
Çıkınca fidan toprağın üstüne, bir şenliktir. Bütün inaçların boy göstermesi, evrene bir meydan okumadır adeta. Içten içe zaferdir. Artık biliriz ki şimdi daha büyük bir emek lazım onu canlı ve diri tutup meyvasını yemek için. Çabalar katlanmış, korkularda büyümüştür. Olsun, zafer hala senindir.



Gün gelir geçer, hasat vakti gelir. O minicik umut, koca bir sepete dönüşmüştür. Payını alırsın çabanın. Dallar eğilir, senin olan sana gelir. Bu artik zafer değildir.
Paylaşımdır. Hazzın bundandır. Nice kişilerin eline ulaşmıştır emeğin. Gururdur bu. Derken gün olur bilirsin toprak olacaktır ağacın. Altından çıktığı gibi üste, geri girecektir toprağa. Içinde belki bir kurt yaşayacaktır, cürük diyeceksin ona. Ölmüş zannedeceksin ama o meyve bir kurdun hayat membası olmuştur. Bu kurtta meyveyi yiyip toprağa girecek ve toprağa gübre olacaktır. Bu meyvenin çekirdeğinden yeni bir agaç doğacaktır bilirsin. Yani tabiat devridaim içinde.

Küçük  kızın dediği gibi; O zaman ölmekliğin sırf insana çaresi yok.


Toprağın altının asıl bize gösterdiği şey ölüm. Bitti denilen o karanlık korkutucu alan. Sessiz, donuk ve yalnız alan. Kokuşmuşluğun bittiği, sükunetin başladığı o bilinmez karanlık. Bitti derken neyin bittiğini bilmediğimiz o yerden çıkıp üstüne taşlar yapıp, altındakine ağladığımız toprağın üstüne bakalım.



Toprağın üstü karmaşık. Ikilik, ayrımcılık, savaş, ölüm, yanında doğum, yaşam, paylaşım, nefes. Sınırlar, fikir ayrılıkları, güvenlik, barınmak, ekonomik çıkarlar, politik ikilikler, beslenme kavgalarının yanında mucizeler, buluşlar, keşifler ve başarılarla donanmış ağır bir dualite. Siyahın beyazdan, güçlünün güçsüzden, toleranslının anlayışsızdan, inançlının bağnazdan ayrı tutulduğu, sevmenin yerine kakmanın, birlikteliğin yerine ayrımcılığın, barışın yerine hep savaşın olduğu toprağın üstünde insanı toprağa  gömüyoruz ama ondan bir insan daha yeşertemediğimizi bilmemize rağmen yaşamı ödüllendiremiyoruz nefesle.  




7 Ekim’de yaşadığım Israel’de olanları medyadan biliyorsunuz. HAMAS TERÖR ÖRGÜTÜ hunharca Yahudi yerleşkesindeki insanları evinde, eğlencesinde, ailelerinin gözü önünde korkunç bir vahşetle sabahın altısında katlediverdi. Bebeklerin başları kesildi, yakıldılar. Kadınlara tecavüz edildi, kaçırıldılar. Büyükannelere tokat atıldı, sopalarla dövüldüler, ölü insan bedenlerini yerlerde sürüdüler. Yetmedi bunları kamerya kayıt edip ifşa ettiler sosyal medyada sanki bir zafer gibi. Kendinin haklı bulduğunu savunma derdi içinde olan insan kendini ifade etmek icin GENE vahşeti secti. GENE  vahsetin arkası karanlık bir döneme açıldı. Içi bomboş, içi kan, kin, nefret doldu. Içi ölüm ve içinde devridaimden eser yok. Yakıcı, yıkıcı ve öfkeli. Bu boşlukta, utançla daha yüzyılı bile tamamlamamış soykırım tekrarından doğan bir savaşa evet dedi insan çünkü toprağı gelişim icin degil savaş yeri olarak gördüğü için vaz geçemiyor yıkımdan. Yerin altındaki toprağı unutup hep üstündeki toprağı kana buluyor. Eğitilmek istemiyor, nefretinden eksilmemek için. Sevgiden, emekten eksik büyütüyor kendini toprağın altını unutarak. Bilmiyor mu topraktan insan yeşermeyecek, kayıplar geri gelmeyecek, davalar kanla cözülmeyecek. Bilmiyorlar mı birinin canını acıtarak bu evrende huzur olmayacak. Bilmiyorlar mı bir kelebek kanat çırpınca, başka bir yerde tsunami olacak. Nefret körüklenecek, biri birine din, dil, ırk için kurşun sıkacak. Geçmiş hep tekrar edecek ve nefret ile toprağın üstü hep barut kokusuyla dolacak.

Israel bir çöldü 1948’de. Aranızda bir coğunuz bu ülkeyi gezdiniz, gördünüz. Insanları sıcakkanlı, mutlu. Aile kavramı değerli. Şehirler düzenli, eğitim yerinde. Parklar, bahçeler, endüstri ve teknolojik olarak her daim ilerde. Hiç düşündünüz mü neden bir grup terrorist kurulduğundan beri bu topraklardaki insanlara zarar vermek için yeminler ediyor. Barış olmasın diye bitmeyen öfkeyle her gün roket atıyor. Ama bu o vahşetin yerindeki insanların kaderi değil. Onlar terrorist bir örgütü, HAMAS’ı kendilerini yönetsin diye bilinçli oylama ile seçtiler. Istediler bu öfke ve nefret büyüsün. Toprak kan olsun, bitmesin ve herkes bu kanlı toprağın başında ağlasın. Toprağın altından yetişmiş ekili tarlaların hepsini savaş alanına çevirmeyi kendilerine kader bildiler toprağın üstünü yönettiklerini sananlar yüzünden.


Israel'de her ailede ya bir Holokost kayıbı, ya kurtulanı ya da bunca yıldır bitemeyen savaşlarda, terrör saldırılarında ölmüş birisi vardır. Sizin ailenizde bu acıları çekenler olmasa bile acıyı hissedersiniz derinden insan olarak.  Hiç kimse 240 rehinenin halen orda olduğunu bilerek başını huzurla yastığa koyamaz. Koymamali çünkü biz, kendine emek vermiş ruhlar insanın insana yaptığı her şeyden sorumluyuz.

Çünkü biz, toprağın altıyla üstünü dengede tutmak için emek sarfeden ve onun için ömrümüzü tüketenleriz.

Çünkü bizler, öfkeyle bu evrende bir yere varılmayacağını bilenler olarak bunu durdurmayı da kendimize görev bilecek güçteyiz.

Bir dava için bilerek ve seçerek insan canını katletmeyi kendilerine destür seçenlerin hanelerinin asla yeşeremeyeceğini bilenleriz. Oraların devridaminin tıkanıp, ölüm boşluğunda kaybolacağını onlara gösterebilecek, söyleyebilecek cesaretimiz olsun. Toprağın altı için ağlayacağımız günler azalsın, üstü yemyeşil olsun.

https://stories.bringthemhomenow.net/

 40gündür hiç bir paylaşıma yorum yapamadığımın farkındalığı siz dostlarımın gözlerinde bir anlam bulur. Belki bu paylaşımlarımdan ya da içinde bulunduğum karanlık ruh halimden sıkılmış, anlamsız buluyor olabilirsiniz. Belki bazılarınız abartı bulup içten içe söylenmiş olabilirsiniz. Belki bazılarınız beni umutlandırarak gülümsememi sağlamış olabilirsiniz. Belki bazılarınız medyadan uzaklaşarak gerçeklerden kaçmak istemiş olabilirsiniz. Belki ama belki biriniz merak edip araştırıp okumuş olabilirsiniz. Ben rehineler ile ilgili dünyada tek bir adım atılmadıkça bu ruh halinden çıkabileceğimi sanmıyorum. O yüzden beni  böyle görmeyeceğiniz günlerin yakın olduğunu dilemekten başka söz kalmıyor.