28 Temmuz 2014 Pazartesi

Cennetten gelen talimatla tanıştılar!







Her şey Kanserle Dans sitesinde aynı hastalıktan eşimi kaybettiğimi öğrendiğinde başladı. Facebook mesaj kutuma "Sizinde eşiniz akciğer kanseriymiş, süreç nasıldı?" diye gelen bir mesajla başladı. Ben bu konuda destek isteyen herkese destek olurum ama nedense bu mesajı görmem çok uzun zaman aldı. Mesajı gördüğüm gün "Aşkım seni özlüyorum, her gün daha fazla özleyeceğim..." gibisinden bir paylaşım okudum sayfasında ve anladım ki ben mesaja cevap yazana kadar o çokan sürecin sonuna gelmiş. 
Biz böylelerine kaderdaş diyoruz. Kişiler farklı ama olaylar aynı olunca kullanıyoruz bu tabiri. Bizimkide böyle başladı.
Tanımıyoruz ama hissediyoruz. Ben ona başsağlığı ve sabır diliyorum, hiç cevap almıyorum ama bir şekilde arkadaş tekliflerimizi karşılıklı faceten kabul ediyoruz. Ben onu Pencere’nin sayfasına ekliyorum. Herşey orada öylece duruyor. O Kanserle Dans’a sadece bir kaç gün takılıyor ve sonra siteden çıkıyor ama ben ne çıktığını biliyorum nede beni takip edip etmediğini.
Ona yazıyorum sebepsizce, "Kanserle Dans terapisi var Cuma Lape’de, gel. Hem Esra ile tanışırsın hem de biz kaderdaş olarak bir birimizi tanırız," 
Ben terapiye geç geliyorum, o bana faceten geldim diye mesaj yazıyor ben hiç görmüyorum ayrıca tipinide iyi hatırlamıyorum. Çember salonda profesör konuşuyor 40’a yakın kişi var ben sadece birine bakıyorum, kesin bu odur diyorum hatırımda kalan face profiliyle. Seans bitiyor, biri ayağa kalkıyor, evet evet tahminim doğru oymuş, ne yapamak lazım ki, yanına gidiyorum ve birden bire sarılıyoruz sıkı sıkı...

Tanışmıyoruz, kimiz bilmiyoruz ama enerji öylesine yoğun ki tanışmışız gibiyiz. Hata 40 yıllık dost gibi. Şişli’de salak bir sokak kafesinde kahve içiyoruz, ben yemek yiyorum, acıkmışım çok ve bana yemeğimi ödemeyi teklif ediyor ama sonuçta fazlasını yiyen benim diye ben ödemek istiyorum. Bir türlü karar veremiyoruz ve biraz o biraz ben hesabı ödüyoruz. Konuşmaktan tüyü kalmamış dilimiz havanın sıcağından dışarıda, en kısa zamanda buluşup daha çok konuşalım diye ayrılıyoruz. Öylesine karşılaşıyoruz ve öylesine herkes kendi yoluna. Tek bir beklenti, tek bir söz yok.

Derken bir akşamüstü bir post görüyorum facete, Kanada’ya yerleşecek köpeği Budy’i vermek istiyor. İşte diyorum, tekrar karşılaştık. Faceten yazıyorum, cevap yazıyor ama köpek bana yar olmuyor,şartlar uymuyor,  teyzeye gidiyor. Teşekkür ediyoruz destek için birbirimize ve gene herkes kendi yoluna gidiyor. Öylesine.


Derken bir sabaha karşı faceten bir mesaj geliyor, “Sen ne zaman aşık olmuştun? Ben çok fena aşık oldum. Kötümüyüm ben?” diye. Sabahın 8’inde bu mesaja “ Saçmalama....” diye cevap yazıyorum ve o an itibariyle bir ruh eşim oluyor.
Hiç hesapsızca böyle bir soruyu, bu kadar özeline kadar bana açan bu insana bende içimi açıyorum, yazışıyoruz, saatlerce iki aşık gibi içimizi boşaltıyoruz, biraz gözyaşı döküyoruz, biraz gülüyoruz, birbirimize küfür ediyoruz, sonra da kızmadın umarım diyoruz. Dostlarımızı biribirimizle tanıştırmak istiyoruz, bir kaç saat içinde bütün hayatımızı yazıyoruz. Korkmadan, çekinmeden, belki de kimselere diyemediklerimizi aptal bir mesaj kutusuna yazıyoruz ama aslında tam karşımızdakinin kalbine yazıyoruz her satırı. En derinde kalan duyguları sıralıyoruz, sorguluyoruz hareketlerimizi, farklı olduğumuzun farkına varıyoruz. Aşkla hayata tutunduğumuz konusunda hem fikir oluyoruz. Aşkın başkasına değil kendimize olan aşk olduğu fikrinde karar kılıyoruz ama başkalarına da aşk duyduğumuzu teyid ediyoruz. Birbirimize kalpten şekiller gönderiyoruz. Yüreğimizi pır pır eden olayları sıralıyoruz. Geride bıraktıklarımızı unutmadığımızı ama hayat yolunda yürümeyi seçtiğimizi söylüyoruz. Karalar bağlamadan, kurban olmadan, yeni bir yaşam çizdiğimizi ve hedeflerimizi yazıyoruz. 

Çocuklarımız olduğu için şükür ediyoruz, onların iyi, şanslı  hayatları olsun diye temennide bulunuyoruz. Onların içinde bulundukları boktan duruma üzülmüyor, tersine bunun onların hayatındaki önemli bir basamak olacağı fikrinde buluşuyoruz. Ayakları üzerinde duran akıllı kadınlar olduğumuzu bir kez daha teyid ediyoruz karşılıklı. Gazze-İsrael savaşına hiç değinmiyoruz. Farklılıklarımızın bu olmadığının bilincindeyiz. 

Öyle iyi anlaşıyoruz görüşmeden ki bunun tek bir tanımı olabilir diyoruz. Yukarıda cennette Alp ve Tahsin buluşup “ Abi hadi bizimkileri bir karşılaştıralım da bizim gibi onlarda eğlensinler,”demiş olacağı fikrine kapılıyoruz.
Yani biz Zeyneple cennetten gelen bir talimatla karşılaştık. 

Tesadüf yoktur. Bakış açınız ve baktığınız yön değişince hayatınıza bir çok yeni ve keyifli insan katılıyor. Nereden, nasıl, ne zaman geldiğini anlayamayacağınız bir düzenin içindeyiz. Bana asla olmaz demeyin, sadece bakış açınızı değiştirin bakın neler neler oluyor. Sonra bana da yazın ki yeni kitabıma malzeme olsun....

İyi karşılaşmalar sizlere de...