26 Aralık 2019 Perşembe

Dünya malı dünyada kalsın





    
       Siz kendinizi hiç bilmediğiniz bir ortamda, söylenenlerin çoğunu anlamadığınız sözcüklerle söylenmiş şarkıların arasında, hiç tanımadığınız insanlara sarılıp dans ederken buldunuz mu?

Öyle bir anda sadece anın keyfini sürüp, başka hiçbir dünya anının sorununu, durumunu düşünmediğiniz oldu mu?
Zaman akıp giderken hissetmediğiniz, gündüz mü yoksa gece mi olduğunu ayırt edemediğiniz, saatlerce dans etmenize rağmen hiç susayıp acıkmadığınız ve hatta dünyanın hangi noktasında olduğunuzu bilmediğiniz bir anınız oldu mu?

İşte benim için o anın adı “ Dünya hali dünyada kalsın,” çünkü sen yaşamın sonuna vardığında bu evrenden seninle yanında gidecek hiçbir şey yok. Ne bir duygu, ne bir dost, ne maddiyatla sana eklenenler, ne de çok önemsediğin bedenin. Sadece SEN ve senin yaşamaktan keyif aldıkların. Ve bu anda kalanlar, gidişine ağlayacak tabii ki ama asıl ağladıkları kendilerinin eksik kalacak olmaları olacak.

Bir çok şeyden eksik kalma korkusunu her gün yaşıyor olmamız garip değil mi? Biz bu anda, her an eksiğiz diyerek her türlü dünya halinin tutsağı olup tüketiyoruz yaşam denilen mucizeyi.
Belki bu satırları okurken, içinizden, kişisel gelişim kitaplarında okuduğumuz cümleler gibiler diyor olabilirsiniz ama bu cümleleri yazan bu kalem, gerçekten dünya halinin dünyada kaldığını hissetmenin verdiği coşkuyu yaşıyor.

Bu coşku beni yeni yaşam alanıma taşıdı. İlk defa 4 mevsimini yaşadım. Birçok gün batımı, gün doğumu, dolunay ve yeni ay gördüm.

Kimilerini deniz kenarında, kimilerini balkonumda, kimilerini şehrin parklarında, sokaklarında, trafiğinin içinde izledim. En uzun gecede aydınlık adına mum yaktım, mucize için dua ettim.
365 günde hem bitişleri, hem başlangıçları yaşadım. Bir önceki anların hep geçtiğini gördüm. O an içindeyken sorun olanların aslında gelecekteki sorunlarım olmadığını çünkü anda her şeyi çözebildiğimi fark ettim.






Korkularımı ve yetersizliklerimi dönüştürüp, onları ivme ve yapılacaklara çevirdim. Bir topaç misali merkezimde dönerim sanıp, defalarca merkezimi değiştirsem de dönmeye hep devam ettim. 

Uçtum defalarca.  Uçarken hep fark ettim ki yükselişlerin inişleri de keyifliymiş. Zira kısa zamanda
gene yükselmek mümkünmüş, yeter ki uçmayı hayal etsin insan. Derin korkularımın birçoğu ile yüzleştim. Yüzleştiğimde hepsiyle konuşup, anlaştım. Gölgem gibi yakalarım diye arkasından koştuklarım yok olurken, güneş doğduğunda önümde beliren gölgemin, beni yönlendirmesine izin verdim. Ailenin değerini, uzakların acizliğini, dostların telefondan enerji verebilme becerilerini ve lisanı bilmezsen seni anlamazlar dediğin her anda, sen bir kelime söyleme çabasını gösterdiğinde hep destek aldığını deneyimledim.

 Konfor alanım olan arabamdan inip toplu taşıma ile seyahat ederek insanları inceledim.
Coğrafya olarak aynı enlem/boylamda olan 2 ülkenin ne kadar ayrı kültürü olduğunu gördüm.

İşaret dilinde, ellerinin parmaklarını birleştirip yukarı aşağı hareket
ettirmenin burada ‘Sabırlı ol, biraz bekle’ anlamında kullanılırken, ana lisanımdaki karşılığının ‘çok iyi, lezzetli’ anlamına geldiğini fark ettiğim de çok güldüm. Ülkedeki her 3 kişiden birinin göçmen olmasından dolayı, senin de göçmen olmuş olmanın kimsenin umuru olmadığını, zaman denilen kavramın koşturarak değil kendi seyrinde yaşandığını, senelik otopark parasının uçak bileti parasına eşit olduğunu, akıllılık edip bedavaya park ettim dediğim her zaman park cezası yediğimi, kitap okuyorum dediğimde yeni lisanda ancak 1.sınıf çocuk kitapları okuyabildiğimi.

Garsonların hepsinin öğrenci olduğunu ve o yüzden iyi bahşiş bırakılması gerektiğini deneyimledim. Ülkenin bir ucundan bir ucuna bir yürüyüş parkuru olduğunu, bu yolu yürümeyi teşvik etme adına bedava yemek ve konaklama imkanı olduğunu, süpermarkette kuyruğun kıtlıktan değil marketlerin cumartesi kapalı olmasında dolayı olduğunu öğrendim.

Bunları öğrenmek için yaptığım tek şey, dünya halini dünyada bırakıp, kendimi, yeni bir yola çıkarmak oldu.
Sayılı gün sonra 2020 olacak takvimler. 


Bu güzel yıl, eksiklikleri tamamlama yılı değil, sahip olduklarımızla yükselmeyi deneyimleyeceğimiz bir yıl olsun. İki aynı çift sayıdan oluşan dizinin, her zamankinden daha fazla şans kapıları açabileceğine inanma yılı olsun.

2020 zihnimizde bildiğimizden farklı düşünce platformları oluştursun, evrene açılan yeni iletişim deneyimleri yaşamaya imkan versin, ağacımızda özene bezene büyüttüğümüz hayallerimizi sallayıp düşürecek güçte kaslarımız olduğunu fark etmemizi sağlasın, isteklerimize odaklandığımız da karşımızda beliren boşluktan aşağı düşmeyeceğimizi, tersine yeniden doğacağımızı, güvencesizliğin bilgeliğini her kalp atışında hiç durmadan hatırlatsın.

Değerli olanları hızlıca tüketmeden, sakinlikle ve keyif alarak yaşamayı, korkularımızı ivme yapacağımız bir yıl olsun.

Dünya hali dünyada kalsın, 2020’de siz kendinizi tatile çıkarın.
Mutlu yıllar herkese…