Önce toprağın altından başlamak istedim.
Ilk aklıma gelen fidan.
Ekeriz ve büyümesi icin sularız. Merakla
bekleriz emeklerimizin karşılığını. Altında ne olduğunu göremeyiz sadece umutla
bekleriz. Inancımız tam ve emeklerimizin boşa gitmeyeceğini içten biliriz ama
bir yandan kurtulamadığımız bir “acaba” vardır, ya tutmazsa diye. Küçüktür
bu korku çünkü inanç ondan büyüktür.
Çıkınca fidan toprağın üstüne, bir şenliktir. Bütün
inaçların boy göstermesi, evrene bir meydan okumadır adeta. Içten içe zaferdir.
Artık biliriz ki şimdi daha büyük bir emek lazım onu canlı ve diri tutup meyvasını
yemek için. Çabalar katlanmış, korkularda büyümüştür. Olsun, zafer hala
senindir.
Paylaşımdır. Hazzın bundandır. Nice kişilerin eline ulaşmıştır emeğin. Gururdur bu. Derken gün olur bilirsin toprak olacaktır ağacın. Altından çıktığı gibi üste, geri girecektir toprağa. Içinde belki bir kurt yaşayacaktır, cürük diyeceksin ona. Ölmüş zannedeceksin ama o meyve bir kurdun hayat membası olmuştur. Bu kurtta meyveyi yiyip toprağa girecek ve toprağa gübre olacaktır. Bu meyvenin çekirdeğinden yeni bir agaç doğacaktır bilirsin. Yani tabiat devridaim içinde.
Küçük kızın dediği gibi; O zaman ölmekliğin sırf insana çaresi
yok.
Toprağın altının asıl bize gösterdiği şey ölüm.
Bitti denilen o karanlık korkutucu alan. Sessiz, donuk ve yalnız alan. Kokuşmuşluğun
bittiği, sükunetin başladığı o bilinmez karanlık. Bitti derken neyin bittiğini
bilmediğimiz o yerden çıkıp üstüne taşlar yapıp, altındakine ağladığımız toprağın
üstüne bakalım.
Toprağın üstü karmaşık. Ikilik, ayrımcılık, savaş,
ölüm, yanında doğum, yaşam, paylaşım, nefes. Sınırlar, fikir ayrılıkları, güvenlik,
barınmak, ekonomik çıkarlar, politik ikilikler, beslenme kavgalarının yanında
mucizeler, buluşlar, keşifler ve başarılarla donanmış ağır bir dualite. Siyahın
beyazdan, güçlünün güçsüzden, toleranslının anlayışsızdan, inançlının bağnazdan
ayrı tutulduğu, sevmenin yerine kakmanın, birlikteliğin yerine ayrımcılığın,
barışın yerine hep savaşın olduğu toprağın üstünde insanı toprağa gömüyoruz ama ondan bir insan daha yeşertemediğimizi
bilmemize rağmen yaşamı ödüllendiremiyoruz nefesle.
7 Ekim’de yaşadığım Israel’de olanları medyadan biliyorsunuz. HAMAS TERÖR ÖRGÜTÜ hunharca Yahudi yerleşkesindeki insanları evinde, eğlencesinde, ailelerinin gözü önünde korkunç bir vahşetle sabahın altısında katlediverdi. Bebeklerin başları kesildi, yakıldılar. Kadınlara tecavüz edildi, kaçırıldılar. Büyükannelere tokat atıldı, sopalarla dövüldüler, ölü insan bedenlerini yerlerde sürüdüler. Yetmedi bunları kamerya kayıt edip ifşa ettiler sosyal medyada sanki bir zafer gibi. Kendinin haklı bulduğunu savunma derdi içinde olan insan kendini ifade etmek icin GENE vahşeti secti. GENE vahsetin arkası karanlık bir döneme açıldı. Içi bomboş, içi kan, kin, nefret doldu. Içi ölüm ve içinde devridaimden eser yok. Yakıcı, yıkıcı ve öfkeli. Bu boşlukta, utançla daha yüzyılı bile tamamlamamış soykırım tekrarından doğan bir savaşa evet dedi insan çünkü toprağı gelişim icin degil savaş yeri olarak gördüğü için vaz geçemiyor yıkımdan. Yerin altındaki toprağı unutup hep üstündeki toprağı kana buluyor. Eğitilmek istemiyor, nefretinden eksilmemek için. Sevgiden, emekten eksik büyütüyor kendini toprağın altını unutarak. Bilmiyor mu topraktan insan yeşermeyecek, kayıplar geri gelmeyecek, davalar kanla cözülmeyecek. Bilmiyorlar mı birinin canını acıtarak bu evrende huzur olmayacak. Bilmiyorlar mı bir kelebek kanat çırpınca, başka bir yerde tsunami olacak. Nefret körüklenecek, biri birine din, dil, ırk için kurşun sıkacak. Geçmiş hep tekrar edecek ve nefret ile toprağın üstü hep barut kokusuyla dolacak.
Israel bir çöldü 1948’de. Aranızda bir coğunuz bu ülkeyi
gezdiniz, gördünüz. Insanları sıcakkanlı, mutlu. Aile kavramı değerli. Şehirler
düzenli, eğitim yerinde. Parklar, bahçeler, endüstri ve teknolojik olarak her
daim ilerde. Hiç düşündünüz mü neden bir grup terrorist kurulduğundan beri bu
topraklardaki insanlara zarar vermek için yeminler ediyor. Barış olmasın diye bitmeyen
öfkeyle her gün roket atıyor. Ama bu o vahşetin yerindeki insanların kaderi değil.
Onlar terrorist bir örgütü, HAMAS’ı kendilerini yönetsin diye bilinçli oylama
ile seçtiler. Istediler bu öfke ve nefret büyüsün. Toprak kan olsun, bitmesin
ve herkes bu kanlı toprağın başında ağlasın. Toprağın altından yetişmiş ekili tarlaların
hepsini savaş alanına çevirmeyi kendilerine kader bildiler toprağın üstünü
yönettiklerini sananlar yüzünden.

Çünkü biz, toprağın altıyla üstünü dengede tutmak için emek
sarfeden ve onun için ömrümüzü tüketenleriz.
Çünkü bizler, öfkeyle bu evrende bir yere varılmayacağını
bilenler olarak bunu durdurmayı da kendimize görev bilecek güçteyiz.
Bir dava için bilerek ve seçerek insan canını katletmeyi
kendilerine destür seçenlerin hanelerinin asla yeşeremeyeceğini bilenleriz. Oraların
devridaminin tıkanıp, ölüm boşluğunda kaybolacağını onlara gösterebilecek,
söyleyebilecek cesaretimiz olsun. Toprağın altı için ağlayacağımız günler azalsın,
üstü yemyeşil olsun.
https://stories.bringthemhomenow.net/
40gündür hiç bir paylaşıma yorum yapamadığımın farkındalığı siz dostlarımın gözlerinde bir anlam bulur. Belki bu paylaşımlarımdan ya da içinde bulunduğum karanlık ruh halimden sıkılmış, anlamsız buluyor olabilirsiniz. Belki bazılarınız abartı bulup içten içe söylenmiş olabilirsiniz. Belki bazılarınız beni umutlandırarak gülümsememi sağlamış olabilirsiniz. Belki bazılarınız medyadan uzaklaşarak gerçeklerden kaçmak istemiş olabilirsiniz. Belki ama belki biriniz merak edip araştırıp okumuş olabilirsiniz. Ben rehineler ile ilgili dünyada tek bir adım atılmadıkça bu ruh halinden çıkabileceğimi sanmıyorum. O yüzden beni böyle görmeyeceğiniz günlerin yakın olduğunu dilemekten başka söz kalmıyor.