13 Ekim 2010 Çarşamba

Per Chi!



Bir haber alırsınız keyifle okuduğunuz bir kitabın fimi çevriliyormuş diye. Böyle zamanlarda benim hep içim burkulur, ne de olsa kitap öyle keyifli ve benim hayal gücüm öyle yücedir ki hangi yönetmen onu gerçekten benim algıladığım düzeyde sunabilir.

Bazen yönetmenler şaşırtabiliyor yada görsel güzellik, müzikle birleşince inanılmaz keyif verebiliyor tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz.

İşte gene " Kitap herzaman daha iyidir. " tezime gölge düşürecek konumda zihnimi görsel şölene çeviren beklenen film geldi.

Spanish steps March '10
Günün ortasında, bağımsız çalışma kurallarıma uygun olarak, dün 22'de eve gelince kendime verdiğim ödül bu oldu; hele yarın da geç saatlere kadar kalacağım düşünülürse.

Kitap çok etkileyiciydi. Benim için en etkili bölüm tabii ki İtalya idi ve filmde de bence aynen öyle oldu.

Neden İtalya bu kadar etkileyebiliyor insanı.

Sevdiğim bir dostum demişti Ta-rı eğer 10 yetenek verdiyse insanlığa, bunun 9 tanesi Made in Italy.

Yemek, tarih, lisanin müzikalitesi, aile birliği yasası, yakışıklı erkekler, AŞK, SEX, AYAKKABI, moda, araba....daha ne ister insan hayattan.



Filmi izlerken de kitaptaki gibi en etkilendigim an, Liz'in hayat boyu yanında biri ile beraber yaşama halini şiddetle değiştirme isteğiydi.

Her ne kadar italya'da zorlandıysa da Bali'ye kadar yalnızlığını sürdürdü. Hatta Bali'de bile son ana kadar.
Etkilendim çünkü isteğim dışıda olsa bulunduğum andaki durumum bu . Kendimi bulma yolculuğum.

Hepimiz zaman zaman yalnız olma telaşına düşeriz, sadece kendimizle başbaşa olmayı isterken, güzel bir anıda yanımızda biriyla paylaşmaktan keyif alırız. Ne tezat ama.

Benim dövme yaptırmam bu dönemin başlangıcı idi. Şimdi daha net görebiliyorum, zor olsada insan bazı dönemleri yalnız geçirmeli çünkü ancak o zaman kendisini tanıma şansı elde ediyor.

Yıkım dönüşüme giden yoldur dedi Ketut!

Bu yol kolay değil ama yola çıkmakta cesaret ister. Dükkanda gördüğün ipek geceliğe sadece kendinin dokunacağını bilerek almak, en güzel şarabı sadece kendin için içmek ve güneşin doğuşunu ruhun için yalnız seyretmek cesaret ister yanında gözyaşı bazen çerez olabilir.

Düşünceler kafamda dolanıyor ve gene takılıyor gerçeğin kurduğu ağa; Acaba insan düşüncelerinide kıyafetlerini seçer gibi seçebilir mi?

Sanırım cevap evet, Yalnız başına olmayı ürkütücü değil de geliştirici bir eylem ve kısa süreli bir uygulama olarak seçme konusunda film beni oldukça cesaretlendirdi ve bir anda kendimi tam 15 ay öncesinde bir iş görüşmesindeki soruyu cevaplarken buluverdim.

"Yurtdışına seyahat engelin var mı? ve yurtdışında araba kullanabilirmisin?"

İnsan iş görüşmesinde karşısındakini etkilemek adına evet diyebilir ama böyle bir soruya evet demek bunu sizden isteyecekler ve o gün sadece etkileme sanatınız işe yaramayacak demek olduğundan isteyerek ve inanarak bir evet demiştim.

Nitekimde cevabım çok kısa zamanda sık sık olmak üzere gerçek oldu. Kimi için sıkıcı, kimi için ürkütücü olabilecek bu serüven benim için yeni hayat düzenimde kendimi tanımaya eş değer oldu.

Gittiğim her yerin sokaklarında yürüdüm, insanlarını izledim, alışkanlıklarını seyrettim, metrosuna, otobüsüne bindim. Meydanlarının resimlerini çektim, kayboldum, tek başıma güzel bir restorantta yemek yeyip, şarap ısmarladım herşeyden önemlisi o ülkenin bana neler kattığını kendimce not aldım. Yanıma hiç kimseleri yaklaştırmadım. Eski ile anı karşılaştırmadan keyifle otelime dönüp yatıp uyudum. Her seyahatte bunu yeniden tekrarladım.

Artık eskisinden daha yalnız ve daha güçlü olmuştum. Oysa film sonuna kadar, her kadının bir eşe ihtiyacı olduğunu savunuyor. İçinde bulunduğun fırtınanın ortasından kaçıp kurtulmak, arkanda geçmişin izlerini bırakarak bi yolda ilerlemek, ne dersiniz sizce bu iyi bir gelişme mi?  Sonunda da baş karakter dengesinin bozulacağını bilsede, bu suya kendini atıverdi. Suyun içi güven ve sevgi dolu olmalı ama nedense karışımda hayal kırıklığı ve gözyaşı da mevcut. Karşısındakine güvenmek gerekiyormuş ancak o zaman doğru bir ilişki kurulabileceğini anlatarak, alt üst olsan bile ne farkeder zaten nerden de biliyorsun altının üstünden iyi olmayacağını diyen Elif Şafağın satırlarını bize hatırlatırcasına...

Öyleyse güvenmek benim için yeni bir yol ve yeni bir deneyim olacak, anlayacağınız herşey kendim için yani PER CHİ.


1 yorum:

  1. Stell..kitap filme bin basar..film çok kötüydü bence..yazık olmuş hikayeye..

    ama enteresan olan içşel yolculuk hernekadar filmde bunu iyi verememiş olsalarda..

    atreversiamo canım ,atreversiamo

    YanıtlaSil