27 Ocak 2011 Perşembe

TUZLA ARINMA

        Firarperest yeni bitti. Bu son, başka kitap okumak yok diye kendime yasak koymuştum. Ders çalışmam lazım, 4 ders var, bu senenin hedeflerinde sınıf geçmek var, demiştim ama bu gözler ve bu beden okumak diyor başka bir şey demiyor. Keyifli bir home ofis day Off günü Frida & Diego öncesi , keyifsiz İstanbul trafiğine karışmadan, toplu taşıma araçlarının en harikası olan metroda okumak üzere canım dostumun bana aldığı, kendi hafif ama içi dolu kitabımla gene (kısa da olsa) yoldayım.


   
1.sayfa vurucu. Kitaptaki teşekkür büyükanne ve büyükbaba’ya... Notta şöyle diyor, benim oluşmama ön ayak olan... Ne ilginç. İnsanı düşündürüyor, acaba kaç nesil sürüyor oluşumumuz diye. Sadece ben , annem yada babam değil benim oluşumuma katkısı olan.

 
Devamında kitap, gülümsetecek kadar komik ve trajik gerçek bir hikayenin içine katıyor sizi.

 
Hintli bir kadın arınmak için Hollanda’ya gidiyor...

 
Sanırım gülümsemek için yeterli bir cümle. Zaten anlatılmak istenenlerin hepsi böyle basit cümlelerin içinde saklanıyor. Henüz bitmedi, daha okuyorum ve açıkçası bitmesin diyorum. Tabii ki okumanın keyfinden ama daha çok arkasından Hukuk, Felsefe, Çağdaş Türk Edebiyatı ve İktisat çalışmak zorunda olmamdandır...

 
Gelelim yazmak istediğim bölüme.

 
Adı Tuzla Arınma.

 Arınmak adına yapılan 2. Yöntem.

 
Sabah aç karnına içilen havuç suyu üstüne 5 bardak çok tuzlu su içme seansı. Tuzlu sular bittikten sonra yatıp uyumak ve sabah kaltığınızda karın ağrılarıyla yapabileceğiniz tek şey olan ve bir gece önce neden verildiğini bilmediğiniz kaplara kaka yapmak. Bu seansın zor olacağı söylenmişti adaya. Ama aday bu ana kadar hiç bir zorlukla karşılaşmadı. Hatta çok kolay geldi istenilen ve varılan sonuç. Nesi zordu bu sürecin anlaşılamadı.

 
Derken o an geldi.

 Ateşin etrafına adayla birlikte bu sürece katılan herkesin bokları yerleştirildi. Başlarındaki lider, davulcunun yardımıyla bütün bokları elinize vereceğini ve bunları affedip başlarına değdirip ateşe atacaklarını söyledi. NEEEEEEEE!

 
Ya demişlerdi süreç kolay değil diye.

 
İnsan kendisinkini bile zor eline almayı cesaret ederken, birde başkalarınınkini nasıl alacaktı? İğrenç ötesi bir durum ve bizim kahramanımız hariç herkes süreçi terk edip odasına gitti. Lider demişti , sadece hazır olunca süreç başlar diye demek ki onlar hazır değiller, ama bizimkide hazır değil kesinlikle.Fakat lider ona, gidenlere bakarak soruyu yöneltiğinde o evet kalıyorum cevabına, ben okurken, eminim kendisi de yaşarken şok olmuştur. Çünkü bunu yapan birisi normal bilinç düzeyinde olamaz.

 
Hem fikirsiniz benimle eminim... Kendi ve başkasının kakasını elinize alıp onu affedip sonra başını değdirip ateşe atmak...

  Şimdi bakın neler oluyor.

Kahraman bu kakanın, kendi ürünü olduğunu ve nihai sonucun sadece ve sadece insan artıklarından ibaret olduğunu kavrıyor. Ayrıca başkalarınınkininde bundan farklı olmadığını kabul ediyor. Bu elinde tuttuğu, yemezse öleceği , dışkılamazsa içinde kalıp zehirleneceği basit bir madde. Herşeyden önemlisi bu “O”. Seçerek yediklerimiz ve ihtiyacımız olmadığı kadarından kurtulduğumuz. Bakış açınızda bir değişiklik oldu mu?

 
Ben şaşkınım ve okumaya devam ediyorum.

 
Şimdi kahramanımız sürece evet dediği için davulcu yavaşça kapları getiriyor, kapaklarını açıyor ve eline dökmeye başlıyor. Koku felaket, görüntü berbat. Yapış yapış her yere bulaşmış durumda. İğrenme duygusu ise kaybolmuş çünkü eline akan şeyin artık insan ürünü olduğu gerçeğini kabullenmiş. Her yer bok dolarken ve üstü başı yapış yapış olmaya başladığında yeni bir farkındalıkla gözünü ateşe dikiyor. Bu yapış yapışlık hissini daha önce hissetmişti. Nerede diye zihnini yoklarken, kelime anlamı aklına geliyor.

 
BOK ATMAK: Kötülemek ,iftira atmak gibi ifadelerin biraz daha argo hali.

 
Bu yapış yapış hissini kendi üstündede hissetiği aklına geliyor ve ürperiyor. Demek ki etrafında ona bok atan olduğu gibi, o da başkalarına bok atmış. Zaman içinde kendisine atılan ve kendisinin başkalarına attığı bokların üstülerine nasıl yapışıp kaldığını farkedince, bu yapılan ritüeli çok anlamlı buluyor. Elindeki boku başının üstüne koyup onu affetmek erdemin en büyüğü. Derken onu ateşe atıyor ve bunu tüm kaplar sona erene kadar tekrarlıyor. Yeniden ellerini açıp kutuyu beklerken birden kapların bittiğini anlıyor, gözlerini açıyor ve bu duygumun farkındayım ve yapma eyleminde olursam bunu hatırlayacağım diyerek konuyu noktalıyor.

 
Ben bölümü bitirince bu kadar iğrenç bir konudan ne kadar keyif aldığımı farkettim. Süreci çok defa elimde, ne kendimin ne de başkasının kakası olmadan yaşıyorum. Hayatımı gözden geçirdim . Bok atıp atmadığımı ve bana bok atılıp atılmadığını hatırlamaya zorladım kendimi. Elle tutulur bir kayıt bulamadım beynimin kıvrımlarında. Sizlerde yoklayın zihninizde de saklı birkaç kayıt varmı? Arayıp bulun onları, temizleyin içindeki gereksiz birikimleri, affedin onları ve ateşe atın.

 
O kadar etkilendim ki dönüp kakama baktım, evet baktım ... Komik geliyor belki ama sizlerinde bakacağından eminim. Ayrıca baktığınızda ne düşüneceğinizi çok merak ediyorum?

 
Kıssadan hissesi,;

  •  Mücadeleler yaşam için önemlidir. Mücadeleler olmazsa büyüyemeyiz, kendimizi yeniden keşfetme fırsatı yakalayamayız. 
  • Asla hiçbirşeyi bilmeyeceksin. Bilgi ilerleme karar aldıktan sonra adım adım kendini gösterir.
  • Hiçbirzaman başkalarını kandırmazsın, kandırdığımız ve aldattığımız hep kendimizdir...

 
NOT- Kitap BEN BİR BAŞKA SENİM - Priya Kumar

 

 

 

2 yorum:

  1. "durumu beğenmiyorsan değiştir, değiştiremiyorsan, duruma olan bakış açını değiştir" (alıntı- ama kimden diye sorma hatırlamıyorum:))
    hayata, olaylara, sürüklenerek yada direnç göstererek değil de farkındalıkla yaklaşınca yani akışta olunca, algı nasıl da değişiyor konu BOK bile olunca :))

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle katılıyorum Linetcim....

    YanıtlaSil