14 Mart 2011 Pazartesi

FLASH FORWARD

Biliyorum ve eminim, hepiniz bu diziyi ya seyrettiniz yada duydunuz.


Bir dünya dolusu insanın hayatı 2dk 17sn için blackout denilen bilinçsiz hale geçiyor ve an donuyor. Herkes ölmüş gibi . Ancak dizinin vurucu noktası bu blackout halinde iken bir takım insanlar 6 ay sonra yaşayacakları olaylardan kopuk, bölük pörçük anlamsız parçalar görüyorlar. Fakat işi daha da ilginç kılan bazılarının ise hiçbir şey görmemiş olması.

Bir şey görmediklerini ancak başkalarının “gördük” dediklerinde fark ediyorlar ve ister istemez 6 ay sonra hayatta olmayacakları fikrine kapılarak karamsarlığa düşüyorlar. Aralarından bazıları - ki onlar birşey görmeyen gruba dahil olanlardan- farklı şekillerde ölmeye başlayınca panik artıyor.

Ortalık tam bir felaket. An durduğunda neler olabileceğine dikkat çektiği için ürpererek seyrettiğimi hatırlıyorum. Geçmiş zaman kullandım çünkü dizinin popüler olduğu dönemde seyretmeme kararı almıştım.

Sebebi gayet basitti. O dönem hayatım oldukça gergin olaylara gebe idi. Umut herşeyimizdi. Gelecekten bir sahne görmek, hatta görebilmeyi düşünme fikri bile korkunçtu.

Gerçekleri gören ve ilim-bilim yolunda yürüyen bir karakter olan ben, mantıklı olarak hayatımın 6 ay sonrasında neler olabileceği hakkında falcılara, medyumlara ihtiyaç duymayacak kadar fikir sahibiydim. Anlayacağınız durum geriyordu beni. Seçme hakkımı kullandım ve diziyi takip etmeyi bıraktım.

Buradaki ironi bazen başınıza neler geleceğini bilmek icin “ başka şeylere” ihtiyacınız yoktur. Sadece bilirsiniz.

Gelelim şimdiye; Dizi bir anda hayatıma geri döndü. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak seyretme hakkımı kullanıyorum.

İroni orada öylece muzip gülüşüyle durmuş bana bakıyor.

“Ya! Şimdi bilmek isterdin değil mi 6 ay sonrasını. Bak yakalandın.” der gibiydi yüzündeki ifade.

Buyur ettim koltukta yanıma kendisini ve başladık birlikte düşünmeye. Bana neden 6 ay sonrasını gene biliyormuş gibi davranamadığımı sordu ve cevabı dolandırmadan verdi.

Seçeceğim çok yol varmış onun için.

Bazen hayat öyle bir seyir alır ki yolumuz çatallaşır, seçenekler fazlalaşır. Durgun sularda yelkenli öylesine salınır enginliklerde, bazen de fırtınaya karşı gelmek için tüm gücüyle savaşır. Bir sabah yataktan kalkıp başınız döner düşer ve kafanızı yatağa çarparsınız, hastahaneye gidersiniz, çekilen MR’da beyinizde tümör bulunur. Aynı sabah yataktan kalktığınızda bir durur dengenizi toplar sonra ayağa kalkarsınız ve herşey yolunda gider. Beyninizde tümör varsa seçenekler farklıdır, normal yaşantı halindeki seçenekler farklı. Tedirginlik verici olanı 6 ay sonra öleceğinizi söyleseler buna inanırmısınız? Daha da tedirginlik verici olanı ise; kırmızı ayakkabı giydiğiniz günün öleceğiniz gün olduğunu söylerlerse ve hiç kırmızı ayakkabınız yoksa, hatta asla kırmızı ayakkabı almayacaksnız ve bundan dolayı rahat yaşarken, çok sevdiğiniz bir dostunuz size, “ Aş kendini! ne olacak ki? Bak sana kırmızı ayakkabı aldım!” derse! İnanırmısınız 6 ay sonra öleceğinize?

Bu gün durup düşünmeden edemiyorum, 6 ay sonramı oluşturacak binlerce seçenek var ve ben acaba hangisini seçeceğim ve blackout anında onu göreceğim.

Korkum, sahnemin boş olmasındansa, sevdiğim birininkinin boş olmasındadır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder