6 Haziran 2012 Çarşamba

"EV"LENDİM...




    Herşey uzun zaman önceden planlanmıştı. Bilirsiniz beni plansız olmaz. Senelerdir düşünüyordum bu kararı almak için. Zor taraflarını bilerek insanın kendini ateşe atması nasıl bir duygudur eminim ki herkes en az bir kerecik bile olsa yaşamıştır. Ben de yaşama kararı aldım. Güzel bir ilkbahar sabahında annemi babamı , canım oğullarımı, kardeşimi ve şurasını da yanıma katarak çıktım bu heyecanlı ve zorlu yola.


Oldukça çok farklı alternatifler çıktı karşıma. Kimisi kenarda kalmaktan çürümüş, kimisinin bedeni var ama ruhu yok, bazılarıda özenle kendini gösteriyor ama ne yazık ki gelecek vaad etmiyor.


Sonra mis kokulu bir yolda yürürken çıktı karşımıza, bembeyaz heybetli duruşuyla, “Şşş, fıstık baksana bana...denesene, “ der gibiydi. Usulca araladım kapısını ve dünyasına girdim. Bir huzur kapladı daha adım atar atmaz beni. Yarattığı hafif esinti saçlarımın arasından ruhuma kaydı ve karşımda bulduğum bu eşsiz güzelliği denemeye karar verdim. Usulca çıktım basamakları ve yerleştim kalbine. Zira aynı kalpteydik ikimizde...


Anlayacağınız gibi bu karşılaşma bizi niha-i sona taşıdı ve bu serüven sonunda “EV”lendim!


      İçerisinin pisliği tarışma götürmez bir tezat oluşturuyor balkondaki manzarayla. İstanbul tüm beton haliyle, binbir türlü derdiyle dimdik karşımda. Oradaki kaostan burada eser yok.

Kenardaki salıncak çok davetkar, sallanan sandalye ise çok huzur verici gözükmekte. Masanın üstündeki nefis domatesin kokusu tüm çekilen çilelerin bedeli sanki.


Kirazın kırmızısı, dutun moruna hepsi de eriklerin yeşiline karışıyor.


Çam ağacının reçine kokusu, kozalakların tıkırtıları ve heybetli yemyeşil salınışı doğayı evimin içine taşıyor.



        Rüzgar sakince okşuyor yüzümü, dans ediyor saçlarımda ve bana birşeyler karalamam için yeterli ilhamı sağlıyor. Özgürce uçan kuşların kanatlarına takılıp uçmak istiyorum.


Bahçedeki hanımeller ise beni çocukluğumun bahçesine geri taşıyor.
Martıların ciyaklamaları, arada bir geçen faytonların nalın seslerine karışıyor - henüz yazın şiddetli fayton turları başlamadığından tek tük. Arsız kargayla kavga içindeyiz, balkonu terk etmemi bekliyor yiyecekleri çalmak için.

Yoğun temizlikten büzülmüş derili parmaklarım acıyor tuşlara basarken ama içerisi mis gibi temizlik kokuyor. Belim ağrısını sormayın bile.


Bu günü benimle paylaşan canım anneciğime sonsuz
teşekkürler. Her zaman yanımda olduğu için ve tabii ki arkada kalan cancağızlarıma bakan babamada kocaman bir öpücük. Diyorum ya hep insanın ailesi gibisi yok!


Bu günkü yorgunluğumuzu güneş batışında bir misafirle kutladık!


Biliyorum yaz günlerinde burası şehirden daha hareketli günleri kucaklayacak, bazen bıktıracak, bazen çıldırtacak ama ne olursa olsun bu balkon beni hep rahatlatacak; gerisi hikaye. Deniz masmavi, gök masmavi, insanın bu yerde ihtiyacı olan tek şey bir kadeh şaraba eşlik edecek dostlar...

Sevgiyle iyi yazlar!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder