30 Temmuz 2015 Perşembe

TU BE AV



BETTY BOOP!
Kendimi bildim bileli bu kadının tutkunuyum ben. Hafif meşrep bir kadın. Yürüdüğünde  dişiliğiyle öne çıkan, kendine baktıran bir seks objesi misali. Içindeki masumiyet, dışındaki kadına yansımış ve insanları kendine hayran bırakma dürtüsünün birleşimi olmalı.
Adım Betty degil ki özdeşleştiriyorum kendimi onunla. Kıyafet desen asla böyle giyinmem. Bir saçları kıvırcık, bu da kendimi ona yakın hissetmemim sebebi olamaz.

Neden tutkunum bu kadına? 44 yaşımda kalkıp neden anahtarlığını alıp arabamda kullanıyorum.
Onunla aramdaki tek ortak noktanın “dişi” olmamız olduğu kanısına vardım. 


Uzun yıllar - genç kızlığımdan beri diyebilirim- dişilik bana acınası bir durum gibi gelmisti. Küçücükken arkadaşlarla  oynarken erkekler pilottu, kızlar hostes. Ben oyunu bırakıp gittiğimi bilirim pilot yapılmadığım için. Tren yolundan bisikletle geçebilen tek mahalle kızıydım. Ceviz ağacından kayısı ağacına, müştemilatın tepesinden horozla bahçeye atlayan toplumun “ erkek fatma” tabir etiği kızlarındandım ben. Zor işleri kendime basamak ettim hep, gücümle var oldum, hayatım bununla sınandı ve bu gün kendimi ev geçindiren tek ebeveyn olarak tam bir eril halinde buluyorum.







Oysa ben gercek bir dişiyim. 28günde bir yenilenen, doğuma hazırlanan, bedenimle barışık, güzel gülüşü olan gerçek bir dişi. 4x4lük yaşımda farkediyorum dişi olduğumu. Ne muhteşem bir ödülle donanmış olduğumu ve bunun acizlik değil son derece yüce bir onur olduğunu. 

Öğrenmenin yaşı yok, farkındalığın ise  kaçarı yok.
Bu gün dişi özelliklerimi geliştirmeye çalışan yüreğimle zihnime sesleniyorum.
Geçmişte beni taşıyan tüm dirençlerimi de gün be gün serbest bırakıyorum.

Doğrudur ki yaşadığımız coğrafyada eril değerler daha 'değerli' görülürler. Ancak bu durum dengenin bozulmasına neden oluyor. Eril tarafımız zamanın çoğunu iş peşinde koşarak, hedefleri tutturmaya çalışaraksürekli geleceği düşünerek geçirirken, dinlenmeye, tatil yapmaya ve başkalarıyla spontane iletişim kurmaya çok az zaman ayırıyor. Teknolojik şeylere, sanal ortamlara daha bağımlı olmaya başlıyor. Akıllı telefonlar, ipadler, bilgisayarlar elimizden düşmüyor. Bu yüzden doğada git gide daha az zaman geçirip, yaratıcı doğamızı ifade edemez hale geliyoruz.

Erilleştikçe haliyle dişil tarafımız azalıyor ve hep eksik olduğumuz hissiyatı duyuyoruz. Hasretini çektiğimiz şeyi bilmesek de aradığımız şeyin dişil taraf olduğunu kabullenmekte zor geliyor. Bu söylem her iki cinsiyet içinde geçerlidir. 

Hayatı sürekli mantık ile yürüten benim gibiler içindeki dişilden kopuyor haliyle. Dişil taraf alıcıdır, hislere ve sezilere açık bir doğa halidir. Yönetmeye, mantıklı açıklamalar getirmeye, mazeret ve tanımlara yer yoktur burada. Alıcı, gözlemci, akışındaki bir nehir gibi bir haldir. Bu hal, etrafımıza ördüğümüz duvarları indirmek manasına gelir.  Yaşama kayıtsız şartsız güvenmek demektir. Yaradılışa güvenmek, Yaradan’a güvenmek demektir. Teslimiyet demektir. Güven, feminen doğaya aittir. Sebepsiz, şartsız, analizsiz. Seziler hiç yanıltmazlar. Duyabilirsek eğer.
   Ben bütün bu duyguları yaşarken fark ettim ki       bu gün Yahudi takviminde Tu Be Av. Yani         sevgi, affediliş, yeni başlangıçların günü.             Kutsal kitapta bahsedilmeyen, takvime                 hahamlar tarafından eklenen ve Av ayının 15'i     anlamına gelen Tu Be Av günümüzde "               Sevgililer Günü", "Sevgi Günü" olarak coşku      dolu ve neşeyle kutlanan bir bayramdır.                Yahudi tarihindeki en acı gün olan Tişa      BeAv'dan sadece altı gün sonra Tu BeAv'da tarih boyunca birçok mucize gerçekleşir. Dolunaya denk gelmeside günü daha bir özel kılar. 

Tu  Be Av nedir detaylı okuma isteyenler yazının sonundaki linki klikleyebilirler.

 Bu sevgi gününde evrenden isteklerde bulunmak adettendir.
Bir eş dilenebilirmiş diyor yazıda ama eş diye tanımlanan bizimle tamamen aynı ( ya da böyle olacak deyip şekillendireceğimiz) bir eş değil. Kendi özellikleri ve şahsiyeti olan, bizimle paralel çizgide, aynı değerde, gerektiğinde karşımızda olacak ve bizi potansiyelimize ulaşmamızada yardımcı olacak bir eş dilemek lazımmış. Ya da böyle bir eşi olanın şükretmesi gerekirmiş.

Eh, ritüle bozulsun iste meyiz di mi? Dileyelim o zaman...

 

Tüm dileklerin gerçekleşmesi dileğiyle...


Yazımdaki eril/dişil konularındaki bilgileri Gülenay Pema’nın blogundan derledim.  Yazının tamanını okumak isteyenlere blogun iletişim bilgisi http://gulenaypema.com/makaleler/neptunden-notlar

27 Temmuz 2015 Pazartesi

EMG 2015





Bazen insanın içi bir tuhaf olur. Azıcık gerginlik, çokça gurur, yanına bir tutam öfke, birazda keder. Bugün tüm bu ruh hallerinin toplamı yüreğimdeydi ikizleri havaalanında yeni bir yolculuğa uğurlarken. Buraya kadar standard bir havaalanı vedası havası görülebilirken benim ruhumda bir sürü ruh halleri nedendi peki?
Gidilen yer Berlin, yolculuğun amacı 14. Avrupa Maccabi oyunları.
İkizler badminton takımı adına Türkiye’yi temsil edecekler bu spor aktivitesinde. Türkiye’den 130 kişilik bir kafileyle birlikte, 39 ülkeden toplam 2.100 Yahudi sporcu katılacak karşılaşmalara ve hepsi ülkesini temsilen orada bulunacak.
KarşılaşmalarAdolf Hitler adına yapılmış bir stadda yapılacak. İroni başlasın.
Maccabi ruhu 1895 yılında orta ve doğu Avrupa sınırlarında başlamış. İlk klubün Avrupa engizisyonundan sürülen yahudiler tarafından İstanbul’da kurulmuş olması ironiyi artırıyormu nedir?  

Berlin 1936

Adolf Hitler attends the 1936 Olympic Games
Yeni jenerasyon, eski jenerasyonu tüm bu olanların doğru olduğuna ikna edecektir, " cümlesini sarf eden Hitler’in nefret söylemleri yahudi sporcuların Almanya’daki spor karşılaşmalarına katılmasına engeldi.
Oyunların başlamasına 2 hafta kala, yüksek atlama klasmanında katılacak yahudi Alman asıllı atlet olan Gretel Bergmann’ın katılımı engellenmişti. Kendisi bir demeçte “ Zaten katılsaydım da yenilmiş olacaktım,” derken oldukça kırgındı. 2008 yılında verdiği bir demeçte “ Katılımamam belkide benim hayrımaydı, zira bir yahudi nasıl olurdu da bir Alman’dan daha başarılı olabilirdi ki? Bunu hayatımla ödeyeceğim kesindi.” demişti. İroni bu demeci 2008’de verebilmiş olmasındaydı.
Sonuçta sadece Helene Mayer adlı bir sporcunun eskrim dalında katılımına izin verilerek kamuoyuna duyruldu.
Berlin 2015

Bugün benim çocuklarımında katılacağı bu spor karşılaşmasında birde Guinness rekoru kırılacak. 2.500 yahudi, dünyanın en uzun şabat yemeği sofrasını paylaşacak. Hem de Berlin’de, hem de Hitler’in adına yapılan stadyumda. Bu ironi değilse ne olabilir ki? Bu seneki Maccabi karşılaşmasının Berlin’de olması bu sebeple çok özel.
61 yaşındaki golfçu Leo Friedman’ın ailesi 2.Dünya savaşında kamplardan kurtulmuş ve gene Almanya’da yaşamayı seçmiş. Ancak o günden sonra hayat bambaşkaydı o coğrafyada. Babasının o gün 18 yaşında olan Leo’ya “ Bu ülkede artık varlığını huzurla sürdürebilirsin,” sözlerini hiç unutamadığını söylüyor.
Geniş topluma açık olan karşılaşmalara binlerce yahudi olmayan gönüllü başvurmuş. Bu durumda Hitler’in sözünü burada tekrar etmek doğru olacaktır.
"Yeni jenerasyon eski jenerasyonu tüm bu olanların doğru olduğuna ikna edecektir. "
Açılış töreni yarın akşam 28 Temmuz’da  Waldbuehne yerleşkesinde yapılacak ki 1936’da Hitler’in açılış konuşmasını yaptığı aynı yer. Sonuçta tarihte kara leke ile ifade edilen talihsiz bir dönem yeni jenerasyonun aklına güzel anılarla kazınacak. Ne şanslı ki bu tarihi anı çocuklarım bizzat görerek, hissederek ve anlayarak paylaşacak.



14 Temmuz 2015 Salı

MAYALANMAK

İçinde MAYA olan herkese itafhen yazdım:) 
Onlar kendilerini bilirler!

Bazen insan birini tanır ve o biri sana başka birini tanıştırır ve o da başka birini... Hayatına bir sürü yeni ruh eklenir. 
Kimileri kalır, kimileri geçer gider. 
Geçenlerden öğrendiklerin vardır, kalanlarla ise paylaştıkların.
Geçenlerden öğrendiklerinle büyürsün, kalanlarla ise yükselirsin.
Hayatıma Nihal girdi, ondan da Göknur.
Göknur'un kitabını tagledi instagramda. O bir çocuk kitabı yazarı. Ben dayanam çocuk kitaplarına, çocuk filmlerine.
Her ne kadar çocukça dursada, aslında onlar içimizdeki çocuklara söylemlerdir.
Anlayana...


Nihal Nihi'yi yarattı içindeki çocuk aşkına, Göknur kelimeleri kullandı hikayelerinde.
Sanatın ve yaratıcılığın her türlüsü ruhumuza güzellikler katar. 

Bu güzel ruhlara hayatıma dahil oldukları için sonsuz teşekkür.

Nihi'yi bilen bilir zaten, bilmeyen hemen bilsin.
Göknur'un Maya'sıyla tanışmayanda hemen tanışmalı çünkü kelimeleri beni benden aldı.

Sizinle paylaşmazsam olmazdı. Karşınızda Mayalı yamalı bir hikaye. 
"Kırıklarımıza söküklerimize, eksiklerimize gediklerimize yama olan ve bizi  tamamlayan sözcükler var. Kalbimizdeki boşlukları dolduran güçlü sözcükler...
Siz de onların gücüne inanmaktan hiç vazgeçmeyin, olur mu?" diyen önden bir kaç sözle karşılıyor Göknur sizi.


Beni en çok etkileyen kitabın sonu.Tabii ki kitabın sonunu size söylemeyeceğim. Benim için kitabın son sayfası çok özeldi. Kitap hakkındaki düşüncemi yazmamı istemiş Göknur. Nasıl durabilirdim ki. Tabii ki klavye rüzgar hızında yol aldı ve hayal dünyasını yazabilen bu yüreğe kitap hakkındaki düşüncelerimi taşısın diye ateşböceğinin pırıltısına yükledim.


Çocuk kitabı yazmak kolay değildir. Çocukların dünyası bizim dünyalarımıza benzemez. Onlarda sınırlar yoktur. O dünyada herkes kahraman, herkes prenses, herkes peridir. O dünyada herkes uçar, herkes ölümsüzdür, herkes mutlu.Sonlar hep gülümsetir.
Bunlar söze dökülünce büyükler anlamaz diye çocuk kitabı olurlar, oysa ruhu çocuk kalanlar her satırını anlar, her satırında heyecan duyarlar.
Dahası da var, sen okursun ama tavsiye edecek büyük bulamazsın. Şanslıyım ki bu güzel satırları bana tavsiye eden ve benim de tavsiye edeceğim ruhlar var hayatımda. 

Şanslıyım ki o sözleri anlayacak insanlar katmışım yaşamıma ve çok şanslıyım ki içimdeki çocukla beraber okuyabildik.
Peri Maya'yla salyangozun sırtına binebildik, 
İçine fesleğen kaçmış üzümlerden tadabildik, 
Çekirgeyle zıplayıp karanlığı aşabildik, 
Merope'nin kalp atışını duyabildik, 
Süprizli meyvelerden tadıp, bin olup yine bire dönebildik,
İçinde ormanı saklayan ağacı görebildik,
Portakallı kekin kokusunda toprağın kokusunu duyumsadık,
Renge ihtiyaç duyan insanların kalplerini aydınlatabildik,

Kalbinde kocaman gökkuşağı olan Maya'ya sarılabildik.


Kalbine sağlık MAYA, seni arayanın seni görmesini ve yaşadığını bilmesini diledin. Karanlığa  karşı mücadelen sonuçsuz değil. Parıldayan ışığını görebilmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Dilerim niceleride görür...


Yolun açık olsun, gökkuşağında görüşmek üzere...