23 Aralık 2016 Cuma

TAŞITSIZ 365 GÜNLÜK SEYAHAT...

 Evettttt geldik gene bir yılbaşı dönemine. Hesap kitap zamanı ve daha ötesi geçen 365 günde günlüğe bakıp kopya çekmeden anılara kazınmayı hak etmiş anları sıralamaya.
Öyle garip bir 365 günü geride bıraktık ki içi sevinçten çok acı, korku, hüzün, kaygı ve çaresizlik dolu. İçine ekilen ümidin en yüksek ama çıktının en az olduğu bir yıl.
Kendime geçen sene bunları demişim “yapmayacağım” diye:
Kalabalık tatiller, şükür ki bir dolu iki ve 4 kişilik mini tatillere kaçabilmişim
Kalıplaşmış lezzetlerimi değiştirip rakı-balık, Uzo,  Antep’in acı pul biberini hayatıma ekleyebilmişim.
Kontrol altına almak, planlı ajanda ve düşünerek karar alma konusunda tam olmasa da bir hayli esnemişim.
Beklentileri bir hayli aşağıya indirirken mükemmel olmayan anne,evlat,dost eleman konusunda bir hayli güzel anılar biriktirmişim.
Vicdan konusu beni hayli zorlamaya devam ederken vicdanımın sesini duymayı öğrenmişim.
Herşeye yetişmek konusunda bayağı bir yol kat etmiş ajandamda gerçekten istemediğim hiç bir şeye zaman ayırmamışım. Geçmiş 365 günde yetişemiyorum lafını kullandığım zaman aralığı parmak sayım kadardır diyebilirim.
Doğru yanlışlar konusundaysa bence hala çok çalışmam gerekiyor… Koca senede ilerleyemediğim tek alan olduğunu muhasebe defterimde itiraf ediyorum.






Oh bravo! benim senem verimli geçmiş demek isterken,  ya aramızdan patlamalarla, öldürülmeler ve tecavüzlerle ayrılanlar. Ya kaçarak gelip bu toprakta zorlananlar, evlerinin damı akarken kucağında bebekle içerde gezen fareyi gözetleyenler, bir öğünlük yemek için kuyruk bekleyenler, kucağında çocuğu ile alınmadığı hastane kapısında çaresizce yardım dileyenler, iş yok diye insan öldürebilen makinaya dönüşenler, şort giydi diye dayak yiyenler, küçücük yaşta gelin edilenler...

Ya iyilik peşinde koşanlar, sesini duyurmak için türlü türlü mecralarda yazılar yazanlar, sadece kendi için değil tüm evrenin barış ve huzurunu düşünenler, kulaktan kulağa daha yaşanılır bir dünya için masallar anlatanlar ve daha nicelerinin muhasebeleri ne durumda acaba?



Bunları yazmaya oturduğum anda her gün önünden geçtiğim o stadda can veren gencecik bedenler,  bir kurşunla meleklerine kavuşan ve ayrımcılığı körüklemeye çalışan masum büyükelçiyi vuran o silahlar patlıyor. 




Keyifli bir an için yalvaran ruhuma şunları fısıldıyorum;

- Kaosun içindeki dinginliği hisset
- Zaman kavramının saçmalığını farket
-Yaşanan herşeyin seni hedef aldığı paranoyasından sıyrıl
-Sevdiklerine sarıl
-Kendine güven 
-Umuda inan




Dedim ya hayat sadece BENden oluşuyor ama eğer ben SEN olabilmeyi başarmışsam.

Geçmiş 365 günde yüreğimizin asla unutamayacağı önemli bir an olan 15 Temmuz Darbe!

80’lerde olanları hatırlayamıyorum çok net. Sadece bazı anılar var kesik kesik kafamda. Daha sonra hepsi okuduklarımla birleştiler. Çocuklarımın da bir darbe yaşayacağını asla düşünmezdim ama oda oldu. Sahte veya değil binlerce şehitle bilanço tarihte yerini alırken hayatlarımızda ne kadar çok ivmeyi değiştirdiğine tanık olmak ise şaşırtıcı.
Her açıdan hayatlarımıza "yön" verici bir olay olduğu kesin.
Boğaziçi köprüsünün adını bir günde “ 15temmuz şehitleri” yapması da cabası. Her ölümde bir yer daha şehit adıyla anılıyor ve korkarım ülkemin her yeri adım adım şehitliğe dönüyor.

Trump'in seçimi bizden uzak gözüksede yakında bizlere nasıl ekleneceğine şahit olacağız.
Dövizin bu güne kadar çıkmadığı kadar yukarıdaki dansından hayatımızda oluşacak delikleri bakalım nelerle kapatmayı başaracağız.

Bütün bu travma anları taze taze, dizi dizi, peşi peşine sıralı zihnimdeler, peki şu anda Soma nerede kaldı zihnimde diye yoklarken, son bir yılda, tam 23 bombalı saldırı gerçekleştiğini okuyorum. 336 kişinin bu evreni terk ettiğini ve 1000'i aşkın insanın yaralandığını.
Bu ölümlerinin çoğunun ya canlı bomba ya da bomba yüklü araçlarla gerçekleştiğini yeniden hatırlamak yüreğimde sızı, gözümde damla oluverdi.
Sıraladım hatırlayalım diye… Gezi olaylarının çok derinlerde bir anıya dönüştüğünü görmek bana yeniden insanın unutma becerisini hatırlattı. Zaten öyle olmasaydı yaşamak mümkün müydü diye sorguluyorum… Ancak unutarak hiç bir şey çözüme ulaşmıyor ne yazık ki. Söylemleri eyleme çevirecek cesaret şart.
Geçen yıldan sarkanlar;  HDP Diyarbakır mitingi saldırısı 5 Haziran , Şanlıurfa Suruç katliamı, 20 Temmuz ,İstanbul Sultanbeyli Fatih Polis merkezi saldırısı 10 Ağustos,  Ankara Tren Garı katliamı 10 Ekim,  Barış Mitingi'nin toplanma yeri olan Tren Garı'nın önünde  Ve 2016dakiler İstanbul Sultanahmet saldırısı 12 Ocak,   Mardin Nusaybin patlaması, 18 Mart,  İstanbul İstiklal Caddesi intihar saldırısı,19 Mart,  Gaziantep Emniyet Müdürlüğü saldırısı 1 Mayıs , Diyarbakır Sur İlçesi, Dürümlü Köyü "kayıpları" 12 Mayıs ,  İstanbul Vezneciler saldırısı 7 Haziran,  Mardin Midyat saldırısı 8 Haziran, İstanbul Atatürk Havalimanı saldırısı 28 Haziran,Gaziantep sokak düğünü saldırısı 20 Ağustos
Bu saldırıların bir çoğunu tüm dünya yazıp, çizip, tartışırken bizde yayın yasakları, sosyal medya erişim engellemeleri ve internetin yavaşlatılması uygulamaları…
Bakınız ki wikipediada adımıza açılmış bir sayfa bile var… Utanç duyuyorum yaşananlardan ama bu utanç bile birşeyleri düzeltemiyor…
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye'deki_intihar_sald%C4%B1r%C4%B1lar%C4%B1_listesi

 Ülkemde bunlar olurken dünyada da bir dolu felaket. Fransa’daki Bastille day kutlamalarında insanların üzerine kamyonu sürüp bomba patlatan, hemen ardından Bruksel havalimanındaki patlama, Münih'teki bir alışveriş merkezine terör saldırısı ,Orlando’daki eşcinsellerin gittiği bir kulübe silahlı saldırı. Belki de aklıma gelmeyen niceleri.
Ve gene tam bunları yazarken Berlin’de bir tır giriyor noel pazarına, aynı anda Cenevre’de bir camiyi tarıyorlar.

 

Bu yazıyı nasıl sonlandıracağımı bilmeden ekranın önündeyim. Umut yazmak acı veriyor ama umutsuz olmak mümkün değil. O yüzden bu seneki yazımı bir masalla bitirme kararı aldım. Önümüzdeki yıla sadece refah ve huzur içinde yaşayacağımız günler dilemekten başka talebim olamayacak çünkü.

 






*Masalın adı: “Mümkün Dünyaların En İyisi

Haydi yaslanın arkanıza, bir kahve, çay alın elinize, bir battaniye çekin üstünüze ve izin verin  masal dünyasının büyüsü sizi içine alsın.











Gece ilerledikçe şehrin ışıkları bir bir sönüyordu. Dar sokaklardan evlerine dönen bir çok insanla karşılaşmanız mümkün bu bahar gecesinde. Tüm evlere sessizlik çökmüştü. Şehrin diğer ucunda, eski kulenin tepesindeki bir odada ise hala bir mum yanıyordu. Mumun zayıf ışığının aydınlattığı duvarlarda harika bir kütüphane vardı. Bir çokta el yazması. Orada dünyanın tüm bilginlerine yazılmış mektuplar, matematik eserleri, tarih öncesine uzanan soy ağacı araştırmaları, tuhaf dillere ait kılavuzlar, hesap makinası çizimleri, hukuk ve felsefe üzerine yazılar, birkaç da gizli görev emri bulunuyordu. Burası Gottfried Wilhelm von Leibniz'in çalışma odasıydı.
 
Insanlık tarihinde seyrek ortaya çıkan bir dahiydi bu adam. Yaşlı adam o gece bir ziyaretçi bekliyordu. Heyecanlıydı çünkü onunla evreni tartışacaklardı. Ona söylemek istediği her bir evrenin bir bakış açısı olduğuydu ama bunu hemen dillendirmeyi istemiyordu. 
Merdivende hafif bir ayak sesi duyuldu, eski kapı aralandı ve badem gözlü bir çocuk girdi çalışma odasına.
“Iyi akşamlar bay von Leibniz,” dedi tatlı bir sesle
“Iyi aksamlar küçük Teodor,” diye cevap verdi yaşlı adam. 
Teodor, Leibniz'in evinin bulunduğu kulenin giriş katında oturuyordu. Yatmadan önce yaşlı adama iyi geceler dilemeye gelir, ondan bir öykü dinlemeyi çok arzu ederdi. 
Bugünkü öykünün konusu: Tarkuin hanedanın kralı olan Sektus'un iktidarı nasıl ele geçirdiği, meclisteki oyunları, savaşları, güzel Lukretia’nın tecavüze uğramasını ve sonra da hepsinin birbirini öldürdüğü üzerineydi. Teodor hikaye başlamadan yaşlı adama;
 “ Sonunda Tarkuinler hak ettikleri cezayı bulacaklardır ama keşke onları erkenden durdurabilseydik,” dedi.
Yaşlı adam gülümseyerek cevap verdi, “ Öyle mi? Sence Tanrı onları önceden durdurmak isteseydi bunu yapamaz mıydı?”
“Bilmiyorum,” diye cevapladı Teodor. “ Belki de Tanrı onların bu suçları işleyebileceğini bilmiyordu…”
“ Teodor, sence herşeyi bilen Tanrı, kendi yarattığı varlıkların ne yapacağından habersiz olabilir mi gerçekten de? Ah Teodor’um dünyayı şunun şurasında kaç gündür tanıyorsun? Henüz burnunun ucundan ötesini görmedin bile. Önce dünya hakkında çok şey öğrenmek gerek. Hele evrenin bütününü göz önüne getir: Onda hayal edebileceğinin ötesinde güzellik bulacaksın. Şimdi hoşuna gitmeyen şeyler olduğunu fark ediyorsun, ama dünya sırf senin için yaratılmadı. Daha doğrusu, dünya senin için yaratıldı, ama tabii eğer sen bilge insan olursan, dünyadaki küçük düzensizliklerin üstündeki büyük düzeni tanımayı bilirsen.”
Teodor şaşkınlıkla baktı yaşlı adama, anlamadığı belliydi. Bunun üzerine yaşlı adam çocuğa Tarkuinlerin öyküsünü anlattı.


Sektus o ülkenin kralı ama kötü bir kralıymış. Sektus geleceğini öğrenmek için Delfi tapınağına Apollo’nun huzuruna gider. Tapınağın kahini ona kral olacağını, Lukretia’ya tecavüz edeceğini ve tahtını kötüye kullanacağını söylemiş. Sektus hiç memnun olmamış duyduklarından. Kalkıp Jüpiter’e gitmiş. Ama yoldayken Apollo’nun sesini işitmiş arkasından bağıran: ‘Kibirli Sektus, sen kötü ve uslanmaz bir ruhsun. Doğana uygun davran.’

Jüpiterin huzuruna varınca  ‘Neden beni kötü ve mutsuz bir kral olmaya mahkum ettin ey Jüpiter,’ diye sorgulamış. Jüpiter ona şans vermiş ve krallığından vaz geçerse bilge ve mutlu yaşayacağını söylemiş. Ama tabii ki Sektus bu seçeneği kabul etmemiş. Sorgusu devam edince Jüpiter onu Athena’ya göndermiş.

Athena karşısına çıkan Sektus’u sarayına davet etmiş. Burası öyle bir saraymış ki ileride olacakların tasarımlarını bulabilirmişsin. Burası mümkün olan her şeyin olduğu bir saraymış.
Boynundaki anahtarla kapıyı açarken Sektus’a açıklamış: “ Bu kapının ardında hiçbir eksiği olmayan bir dünya göreceğiz. Bu dünyanın tarihinde ufacık bir şeyi bile değiştirmeye kalksak, bu değişiklikten ortaya bambaşka bir dünya çıkacaktır. Bu dünyaların hepsi, fikirler biçiminde buradadır. Sana gördüğün, bildiği Sektus’un aynısını değil de, yakın Sektus’ların nerede bulunacağını göstereceğim. Bu mümkün dünyaların birinde mutlu ve zafer kazanmış, bir başkasında ortalama bir hayattan memnun bir Sektus göreceksin. Yani her türden ve sonsuz tarzlarda yaşayan bir çok Sektus var.

Ve Athena kapıyı açıp onu saraya, oradanda büyükçe bir odaya sokmuş. Odaya girer girmez, oda oda olmaktan çıkmış ve güneşi yıldızları olan bir dünyaya dönüşmüş. Sektus kendini görmüş. Bir bahçesi varmış, zenginmiş. Ekip biçiyor ve saygı duyulup uzun bir ömür sürüyormuş. Sonra yaşlanıp yakınlarının sevdiği bir adam olarak ölüyormuş.  Sektus dışarıdan kendini tiyatro seyreder gibi seyretmiş. Sonra odadan çıkıp karşıdaki odanın kapısını açıp oradan içeri girmiş. Ve bir anda başka bir dünyada bulmuş kendini. Başka bir Sektus varmış burada. Kralın kızıyla evlenen, Kral ölünce onun yerine tahta çıkan bir kral olarak görmüş kendini. Halkının onu çok sevdiği bir kralmış.

Ve Sektus her oda değiştirdiğinde hep yeni sahnelere tanık olmuş. Her sahne bir öncekinden daha güzelmiş. Ve nihayet en üstteki odaya girmiş ve burası tüm dünyaların en güzeliymiş. Sektus burada en mükemmel Sektus’u göreceği için çok mutluymuş. Ve Athena’nın sesini duymuş. “İşte Sektus burası mevcut gerçek dünya. Işte sen busun.”


 Sektus bu odada kral olduğunu, ülkesini kaosa sürüklediğini, Lukretia’ya tecavüz ettiğini ve sonra herkesin birbirini öldürdüğünü görmüş. Öfkeden deliye dönmüş ve  koşarak odayı terk etmiş. Bu ona kendi gerçekliğini göstermiş.

Öykünün bu noktasına gelince yaşlı adam sustu. Teodor yaşlı adama dönüp, “Keşke bu sarayı bende ziyaret edebilseydim,” dedi. “Sonuçta Sektus kimbilir kim?” Yaşlı adam gülümsedi: “ Sonsuz sayıda Sektus vardır, çünkü her Sektus’un ait olduğu sonsuz sayıda  mümkün dünya vardır. Doğrudur ki Sektus’un yaşamayı seçtiği dünya buydu. Tanrı onu böyle yaratmadı, sadece onun bunları yaşayacağı dünyayı yarattı çünkü bu dünya onun için en mükemmeliydi. Bu dünyayı çok güzel bir sanat eseri olarak düşün: Her fırça darbesi resme en güzel rengi katmaz, ama bir bütün olarak bakıldığında tuvali daha güzel yapar. Her acı, her hata evrenin büyük düzenine katkıda bulunur.”

Bu durumda Teodor kendi için en mümkün dünyanın yan gelip yatmak olduğuna karar verdi. Bunu da yaşlı von Leibniz’e iletti.

Yaşlı adam Teodor’un başını şevkatle okşadı. “ Tanrı’nın sana verdiği akla inanman ve sana düşen görevleri yerine getirmen yeterlidir. Ondan sonra için rahat olsun, gerisini Tanrı’ya bırak çünkü Tanrı sadece bütün dünya için değil, senin içinde en iyisini yapacaktır, tabii ona gerçekten güveniyorsan.” Teodor’un yüzündeki gülümsemeyi gören yaşlı adam devam etti:

“ Dünyada eşsiz bir mükemmeliğin bulunduğunu fark etmeyi öğrenirsen, dünyanın en mutlu insanı olursun çocuğum. Bilgeleştikçe, yıldızları ve çok daha küçük şeyleri inceledikçe onu daha iyi göreceksin. Dahası, bir bütün olarak göz önüne aldığında için aşkla dolacak ve yüreğinin sesini duyacaksın. Ve her yüreğinin sesini duyanıda duyduğun için hep birlikte ilahi bir devlet kuracaksınız. Bu devleti kurmak için çok çalışacaksınız ve bu devlet en mükemmel devlet olacak.”

Yaşlı adam kalkı topallayarak pencereye kadar gitti. Pencereden gözüken gökkubbe muteşem pırıltısıyla kendine çekiyordu onu. Teodor ise sessizlikte evden gelen gürültüleri, uyuyanların horultularını, gecenin sohpetini, dar sokaklardaki rüzgarın uğultusunu ve şehrin nefes alış verişini duydu. Esnedi, uykusu gelmişti. Yaşlı adamın elini tutu ve onunla birlikte parlak gök kubbeye bakarken içinden
Tanrı’nın dünyalar kurmak için mümkün seçenekleri hesaplarken haz duyup duymadığını düşündü.



 










Bu gün biz Museviler için özel bir gün: Hanuka… Mucizelerin, ışıkların bayramı.


Bu gün Hristiyan dünyası için çok özel bir gün: Umudun devamı olan Noel.

Bu iki  güzel günün bu günde birleşmesi çok hoç. Evren sanki bizi ışığın aydınlığında  birlik bilincine davet ediyor. Bunca güzel günlerin varlığını bilip yüreklerimizi aşk ateşine açık tutatacağımız 365 yeni gün hoşgelsin, sefa getirsin, acıları silsin, gözyaşlarını sevinçten eylesin…


Göktende 3 elma düşşün hepimize, biri sevdiklerimizi sarmalasın, diğeri isteklerimizi karşılasın, üçüncüsüde hayallerimizi gerçek kılsın.

Herkese güzel bir 2017.
 



*Ben masalı okudum ve mini versiyonunu sizlerle paylaştım. Tamamını detaylı bir şekilde okumak isteyenlere, yazar Jean Paul Mongin, Metis yayınları Küçük filozoflar serisi. Nefis bir seri, tavsiyemdir bir göz atın.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder