29 Haziran 2011 Çarşamba

REFLECTIONS !



            Geçenlerde çocuklarla Kungfu Panda-2 adlı filmi seyrettim. Uzak ülkede geçen şişko Panda PO’nun geçmişine bakıp, gizemli kökenlerinin sırlarını çözmesini konu alıyor film. Birde PO’nun başarılı olabilmesi için, içindeki gücü açığa çıkarabilecek iç huzuru yakalama yöntemini öğrenmesi gerekiyor. Hocası Şifu ona iç huzuru, bir damla su gibi ellerinde döndürüp onu ait olduğu yere ulaştırmasıyla oluşabileceğini öğütlüyor.


Ben de iç huzurum olan o minicik su damlasını ait olduğu yere ulaştırmak adına 14saatlik bir yolculuğa çıktım. 15 senedir kendisiyle, başbaşa gitmedigimiz onca seneye inat Memo ile kaçtık uzak bir diyara. Burası ancak arayanın bulacağı türden bir yer. Nihal’de arayıp bulmuş, gitmiş gezmiş, blogunda yazmış, bizede arkasından yollara düşmek kaldı.

Otobüsten inince bizi, Fethiyenin yoğun sıcağı karşıladı. Kabak koyuna gitmek üzere binmemiz gereken minibüsü beklemek üzere otobüs durağına gittik.


İlk şok orada başladı. Türk olduğu halinden belli olmayan her tarafı dövmeli, keçi sakallı ve garip tipli genç adam, kamp çantası ve sarma sigarasıyla orada öylece duruyordu!

Kampçı, maceracı ve hayatı iplememek ya da ismini bile bilmediğim adamın dediği gibi belki de hayatı çok severek, bir kamp çantası, alet edevat, hiking boots ve Musa Peygamberin sopasına benzer bir sopa ile 3 ay yasayacakmış.

Birlikte sohpet ederek Kabak koyuna vardık.O, bir önceki koyda indi biz de son durakta.

Durağın adı son durak ama aslında maceranın ve iç huzurun ilk durağı.

Dut ağacına saldırdıp, söğüşledik.


Tertemiz, tuvalet kağıdı bile olan suyu gürül gürül akan tuvalette ihtiyaç molası ardından 4 çeker kırmızı bir arabayla bayır aşağı, tıngır mıngır değil dangır dungur indik. OFF Road yaptın mı derlerse öteki tarafta cevabım evet olack cinsten bir yol. Keskin virajlı, iniş neyse de çıkış nasıl olacak diye düşünmeden edemeyeceğimiz darlıkta bir keçi yoluna harika deniz, dağ ve kumsal manzarası eşlik ediyor. Yol boyunca derin reçine ve kozalak kokusu takipte.






Ve Reflections kapısındayız!


Buranın hikayesini okumak isteyenler web sitesine yada Nihal’in bloguna lütfen!
http://www.nihalharmanli.blogspot.com/
http://www.reflectionscamp.com/

Akıllara durgunluk isteyen bu yerin kapısında durup kalıyoruz! Rengarenk tabela ve begonvillerin tahrik edici pembesi.T-Shirt’ümle aynı renk. Doğa işte, her zaman insana ilham kaynağı. İsmi gibi bir yer olan bu kampın hayatıma yansımasını okuyacaksınız. 2,5günlük yansımadan sayfama karalananlar. Aslında tarife az bile ama okuyucuyu sıkmamak gerek, ayrıca bazılarıda bana kalsın değil mi, gizemli olur!



Day 1

Soğuk Sprite, elma suyu ve Chris’ten sıcacık bir hoşgeldin. Yer sizi büyüler, ışık, ortam, dekorasyon...Çok çalışan var gibi ama tam emin değiliz. Zaman içinde anlarız nasıl olsa. İlk fotograf çekimi gölgelerin merkezindeki delik! İnsanin anasından doğduğu ana dönüş ve kendi olma hali.




5-10 güzel kare ve içecekleri lüpleyip Seçkin’in yardımıyla kalacağımız yere gidiyoruz. Herşey büyüleyici. Doğal vee öylesine...












Odamızınn adı “Kuytu” önü kuytu bir yere baktığınndan, 3 tarafı kapalı, bir tarafı açık, açıklığa bakan hamak!
Hic beklemiyorsunuz ama içeride ışık ve elektrik prizi var.


Odaya çantaları bırakıp banyoya doğru yürüyoruz Seçkin’le. Geçtiğimiz yer muz ağaçlarından oluşuyor. Yolun bittiği yerde beyaz brandayla sarılı bir odacık. Aman diyorsun banyo burası mı, Şok! Ama emin olun dışarıda yaşadığınız şok içeride yaşayacağınızın yanında az bile kalıyor. Sizi içeride bekleyen manzara büyüleyici. İtiraf ederim ki hiç bu kadar keyifli bir yerde yıkanmadım.
Derken orman yolundan deniz kenarına iniş tarifiyle Seçkin’in görevi son buluyor. Tekrar ihtiyacımız olursa buralarda olduğunu söyleyip, bizi öylece yolun ortasında bırakıyor.

Odaya gittik, soyunduk, nedense biri bizi gözetliyor olabilir mi diye hiç düşünmeden sıcaktan sırılsıklam olmuş pembe t-shirt ve uzun paça eşofmandan kurtulup hafif birşeyler giyip orman yolundan aşağıya saldık kendimizi.
Tabii ki yolda gülüşmelere sebep olacak şeylerde yaşadık...





Son durak denizin turkuazı.




Bambulardan oluşmuş gölgenin altındaki insan yığının içindeki bir havlu boyu gölgeye sığdık. Yok, yok bu kadar dipdibe de durulmaz ki. Kimdir neyin nesidir? Gibi düşüncelerin hiçbiri oluşmadı zihnimizde. Havlumuzu serdik, soyunduk ve doğruca senenin ilk tuzlu suyuna teslim ettik bedenlerimizi. Suyun sıcaklığı mükemmel di, hiç ürperti olmadı! Suda bizi bekleyen bir süpriz vardı. Denize atılmış yada kesilip doğranmaktan kurtulmuş bir domates. Biz de eğlendik onu kendimize top yaptık, attık, tuttuk kahkahalar heryerden duyuldu, size gelmedi mi?

Arada Turkcell tebrikler çekim gücü 4/4lük ama sadece bende. Benden duymuş olma ama Melis seni tüketici haklarına şikayet edecek zira o 2 gün boyunca Yünanistan bandralı konuştu. Öğlen olmuş, geçmiş bile. Hayret benim öğlen yemek krizim tutmadı!? Çantada kek, bisküvi otlandık oldu bitti. Ha bide ortalıkta derin bir sessizlik, tek duyulan suyun karaya vuruşu, nerde onca insan istifi arasındaki gürültü. Yok! Kabak koyunda gürültü kirliliğinden eser yok. Gün batıyor, biz harika kareler çektik. Artık kampa tırmanma zamanı, daha lüks olan Sea Valley kampının içinden geçtik, suyun akıllara zarar fiyata satıldığı uyuz marketçiden suları alıp yukarıya doğru meyil ettik. Önümüzden önce horoz, ardından tavuk ve derken civciv silsilesi geçti. Gülduk... Soluk soluğa tırmanıp kampa ulaştık. Gene aynı duygu kapıda bizi sardı... Odaya girdik, peştemal ve banyo çantası ile banyonun yolunu tuttuk.



Bu sefer büyük banyo sırası beklemeyip, küçük banyonun manzarasında, sıcacık suyla yıkanıp giyinip, yemek yemek için ana girişe yöneldik.

Bu akşam ki yemeğin adı “AÇLIK” ama bana değil etobur Melise...


Hava hala aydınlık, yaz işte, upuzun günler…Hafiften kararmaya yüz tutunca, mumlar ve meydandaki ateşten yansıyan iç huzur tarifsiz. Melis eline aldığı net bookla işten ve Cola satışından kafasını kaldıramazken, bendeniz derin karanlıkta oluşmaya başlayan yıldızlarla flört etmeye başlamıştım. Aklıma ilk gelen, feneri odada unutmuş olmamızdan dolayı, zifiri karanlıkta yolumuzu nasıl bulacağımız olsa da elimin altında sert kahvem günün ilk kahvesi olma özelliğiyle pek bir lezzetli olduğundan, endişenin yerini haza bıraktım.

 Aklımdan çok şey geçiyor ama oldukça yorgun olduğumdan, hafiften göz kapaklarımın oyununa yenik düşüp gidivermişim.
Rüyam da aynen olduğum yerdeydim. Olmak istediğim tek yer olarak su damlasını elimde dolandırdığımı gördüm.


Nihayet yatma vakti, odaya döndük, cibinlik altı, bataniye ve uyku...Zihnimin bana oynamaya calıştığı korkuların hepsine kalbimin ferahlığıyla cevap verip güne noktayı koydum.

Day 2

Hahaha cibinlik altı fotograflarıyla başladık güne.




Bu resimi çekmek için bütün odayı toplayıp ilk anki haline getirdik!Odayı ne kadar dağıttığımızı size anlatamam, ne yazık ki dağınık halinin resmi yok:)
 Diş fırçalamak için muz ağaçlarından geçip büyük banyonun boş olması için Deksha… Ve sonuç ortada.
Burasıyla ilgili hiç bir şey yazmıyorum, yorumsuz.Resimlere bakın. Yorum sizlere ait!





Sabah kahvaltısı süper, az öz ve gözünü sevdiğim Türk kahvaltısı. Yerde tahtalar var üstünde taze sıkılmış portakal suyumuzu isteyin yazıyor. Melis kalktı almaya gitti, bende yerdeki diğer notları okudum.


Kahvaltı biter, plan trekking şelaleye 75dk, gittik mi? Hayır. Yağlı ve yorgun vücutlar dinlence çığlıkları atarken ne şelalesi. Kampın içindeki hoş yerlerde fotograf kareleme daha cazip ve işte yansıyanlar.

Kendi kendimiz çekme oyununda tahmini 10tane resim var, her biri birbirinden komik!








Burası MUTFAK!

Derken aklıma eskiden yapmaktan hoşlandığımız “I was here” yazısı yazma oyunumuz geldi. Eeee 15 senedir bunu yapmamışız kim tutar bizi. Seçkin’e taş boyamak icin boya soruyoruz, ilerideki masada oturan kıvırcık saçlı adamı işaret ediyor. Adam oralı değil, taş boyayacaz nerde boya bulunur size sormamızı söylediler gibi hiçte buraya yakışmayan bir sizli- bizli muhabetten yukarılarda bir yerde boyaların olduğunu öğrenip tırmanıyoruz. 75dk şelale trekingi yerine 2dk’lık tırmanış yeterli geliyor bize.
Boyaların oraya vardığımızda gördüğümüz manzara şoke edici, azıcık rahatsız edici bir o kadar da ilginçti. Bir çember, etrafı taşla çevrilmiş. Taşların üstünde burçlardan semboller çizilmeye başlamış ama belli bitmemiş daha. Ortada bir boynuz. Tam kizilderili - Şaman arası bir noktadayız. Etraf çorak, dağ, tepe. Hemen zihin deli bir fikir üretiyor, hani gece burada kurban ve kan içme ritueli mi uygulanıyor acaba???? Ha haha . Aklıma ilk gelen 12 kabile. Görüntü ona benziyor. 12 kabileyi merak edenler buyrun okuyun!
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kay%C4%B1p_On_Kabile




Taşımızı seçiyoruz. Boyama başlıyor. Tenekelerin kapaklarini açmak zor olsa da azmin gücü ,ispatı neticede gizli. Kurusun diye öylesine kampın girişine bırakıyoruz. Yanımıza alma gibi bir niyetimiz yok, Chris isterse tutsun, isterse atsın hiç önemli değil ama biz 06/2011 tarihinde Reflections Camp'taydık.






Eğlence bitti eller kollar, üst baş her taraf boya, büyülü banyoda el yıkadık ve istikamet deniz kenarı.Yoldan aşağıya makinamıza yansıyan görüntüler.





 Öğlen yemeği planım yok! İlginç, dermisin buradan zayıflamış dönmek gibi bir niyette bulunmuşum da haberim yok. Denizde benim gibi kabarmış bugün. Dalgalar diz boyu, akşam üstüne doğru adam boyu oldular. Arkamızda rasta saçlı genç çocuk, nereli olduğunu anlayamadığımız Hint’li görünüşlü kız arkadaşıyla gitar çalıp bir şeyler örüyorlar. Ah! diyorum içimden, bu çocuğunda bir anası var, onun da çocuğu için hayalleri var ama gel gör ki çocuk rasta saçlı, elinde gitar bir hiçlikte "herşey" haliyle salınıyor. Derken balık istifi halimizde dünkü kampçı çocuğu görüyoruz. Yanında rasta saçlı bir kiz! Aman Allahım, bu gençliğin durumu nedir?diye şehir stresi sarıyor benliğimi ama tüm düşüncelerimi kovalayıp, lüks kampta patates tava yemeğe karar veriyoruz.

Kum üstünde eğlenceli şekiller yapıp gülmeye bahane arıyoruz. Gökyüzü hala mavi ama saat yukarı tırmanma zamanı...Hadi bakalım uyuz marketten su ve tırmanış.





Kampçının hayatı, havlu-sandalet-çanta!

Bu sefer büyük banyo da yıkanma şansımız var, mudavemeli hamak keyfi arasında yıkanıp geliyoruz.




Meydanda ateş mükemmel.


 Meşhur köpişte ortaya çıktı.

Yemek için güzel bir köşe bulundu ve menu  Melis’e gene AÇLIK.
Bezelye çorbası, bulgur, çoban salata, humus, karpuz.

Bir kadeh kırmızı şarap, fonda çingene melodileri uçuyor. Ruhum huzurla dolu. Gök zifiri ve yıldızlar adeta beni sessizliğe gömüyor. Radyodaki showda  DJ soruyor arayanlara, hayattaki en büyük korkunuz nedir? diye ve benden cevap "konuşamamak". Ama gel gör ki bu koca evrende, parlak bunca ismi belirsiz yıldız altındayken ne söylenebilir ki, sessizlik ve kalemim devrede. Ortaya bir şiir çıkıverdi.


Güneşin sıcak yansıması,
Kumlardaki  küçük karıncalar,
Ayağımı acıtan taşlar,
Hepiniz mi beni mutlu etmek için burdasınız?
Ağaçtaki kırmızı dut,
Koca yapraklı muz ağacı,
Avludaki begonvil,
Hepiniz mi beni mutlu etmek için burdasınız?
Gökteki yıldızlar,
Havada uçuşan böcekler,
Kadehimdeki kırmızı,
Hepiniz mi beni mutlu etmek için burdasınız?
Ya da BEN sadece mutlu olmak için
Sebep mi arıyorum dersiniz...




Bir o döşekte yat, bir bu döşekte. Tam miskinlik hali! Sanki su damlası heryeri dolanmış son yolculuğuna hazırlanıyor. Bu sefer fener yanımızda:) Burası o kadar kendi halinde bir yer ki kapısı olmayan oda da herşey her yerde ve içimizde azıcık dahi olsa hırsızlık fikrinin zerresi yok.

Bir grup genç Chris’le kıkırdıyor, müzikler harika. Gündüz deniz kenarında tanışan gençler, kızları bulmak için gelmişler, bir köşede gülüşüyorlar.Ben ise sessizliğe gömülmüşüm, yatmak istiyorum sadece. Cibinlik altı ve derin huzur! Birden tatlı bir gitar sesinde The Cranberries Zombie. Wowww ne ses ama, ardından gelen melodi benim hem gözlerimi, hemde kalbimi alev alev yaktı. Saat 12.03 ve ALP'imin doğumgünü. Çalan ise benden ona armağan;” Bu Kalp Seni Unutur mu?”

Happy birthday cancağızım...



Day 2,5

Uyandığımda saatin 8 olduğunu tahmin ettim ama 9.30muş. Woow hemen fırladım yataktan zira gün kısa, denizden yararlanmak için vakit az. Koştura koştura diş fırçala, giyin, kahvaltı et, hadi denize derken aklıma oğlanlar için boyamam gereken taşlar geliyor. Akşam birisinin Kizilderili Efsanleri adlı kitabın kapağındaki görsele bayıldım ve onu çizmeye karar verdim.

Gene çıktık ritüelik çemberin oraya ve birde baktık ki boyalarınve çemberin hakimi genç adam orada taşları boyuyor. Sorduk buranın ne olduğunu. Açıklama ilginç “Meditasyon çemberi” Doğu, batı, kuzey güney. Herbirine özel anlam yüklenmiş sembollü taşlar. Peki de ne için bu? Genç adam her kampta vardır dedi şifa çemberi dedi. Birden koyu bir senli benli, kavramlar, Tanrı-yaradan , sevgi, acı ve mutluluk sohpeti yaparken bulduk kendimizi, meğerse tahtalara adı yazılı, "Private Therapies ask for David" bu şahısmış!
Süper Türkçesiyle nasıl bir David olunur?
Burası Reflections yansımalar farklı. David’in sitesini merak edenlere...
http://lovepeaceandharmony.ning.com/

Boyama işi sonucu;


Bu resim evin balkonunda çekildi, orada saksı filan yok!
ama bu 2 taştanda öteye gidip David’le benim ortak ürünüm olan yeni bir taşa dönüşüyor.(Laf aramızda o sadece sol alt köşedeki sarı ve beyaz benekleri yaptı ama büyüklük bende kalsın ortak ettim kendime; anlamını sormayı akıl edemedim???)

Gidip taşı kendi burcumun simgesi olan taşın yanına bıraktım.Belkide yeni bir ritule sebep olmuşumdur kimbilir...


Deniz bekler, bayır aşağı ve turkuaz güzellikle kucaklaşma, serin dalgasız sulara varmadan yapılması planlanan bir iş var! Yukarıdan bir tea light mum aldım inerken deniz kenarına, Melis’in garip bakışları altında dökülmüş begonvillerle attım çantaya. Yol üsütünden bir dilek kurdeleside eklendi planıma. Dalgasız kaya üstüne doğru yürüyüş, mum yakmak icin bulunamayan çakmak, rüzgara teslim olan alev, kaybolan kurdele, birden büyüyen dalgalar ama durmak yok!
Alp’ime doğumgünü mumu, suya bıraktım, ardından begonviller ve derken kalbimin sesi...evet evet zihnim değil bu farkını bilirim ben, kalpten olunca yumuşacık olur. Ses fısıldadı,
'Özgürsün Stell”




İşte Reflections’tan bana yansıyan iç huzur.

Damlam toprağa vardı.

Sükürler olsun!

Hepinize şiddetle tavsiye etmek istediğim bir yer. İnsan zihni, insan eli yapmış ama içerisi enerji kaynıyor.

Hazırsanız alın bilet, yallah Kabak koyuna. Arkadaş aramaya gerek yok ama illada biri olsun derseniz bana alo deyin yeter!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder