1 Eylül 2012 Cumartesi

Gidiyorum bütün ....... yüreğimde!



Evet, artık ayrılık zamanı...

Herşeyile çok keyif aldığım adanın son günleri. Bilmem sanki içimdekileri gökler hissetti diye mi yağdı yağmurlar yoksa yağmur yağdı diye mi ben böyleyim???? Bir hüzün var içimde, geride bırakmak, sevdiğinden kopmak, istemesen de gideceğini bilmek...Nasıl bir tekrara düştüm kaç yaz sonra!

İlk teşhis bize bu duyguları yaşatmıştı. Ne olacak şimdi? Ben ona bu kadar alışmışken nasıl onsuz olacağım şimdi? Bakıyorum en umulmadık anda sarmalanmışım aynı ruh haliyle, zihnimdeki karmaşasıyla salınıyorum. Birbirinden bu kadar farklı iki konunun zihnimde aynı nöronu tetiklemesi ne garip! Arkadan Tarkan'ın yüreğime dokunan şarkısı ve gözlerimden akan yaşlarla sözleri...

...Nerde şimdi o içimde
Uçuşan kelebekler
Bende o duygulardan
Hiç kalmadı eser
Biri sen biri ben
İki damla yaş aktı gözlerimden
Olmadı olduramadık
Ve aşk gitti bizden
Önce sen sonra ben
Kaydık yıldız gibi gökyüzünden
Bi türlü tutturamadık
Ve aşk gitti bizden

Benim böyle bir yaz yaşamamın itici gücü; sonsuz doğudaki o yakışıklı adama buradan şerefe diyorum… 
Eee, bunca melankoli kesin yağmur yağdığından olmalı!

Burası İstanbul’dan uzak ama bir vapur güvertesi keyfi kadar yakın, begonvil cenneti bir yer.



Düşünceler kesinlikle İstanbul’da kalmış sadece iş için İstanbul’a gidilen, herkesin herkesle aynı sokakta hatta aynı masada HAM-HAM yaptığı, aynı deniz kenarında daha önce merhabadan ileri sohpeti olmayanlarla LAK-LAK yaptığı, bol bol sebepsiz ve umarsıca herşeye HA-HAladığı, sadece HOR-HOR için birbirinden ayrılanların 2 aylık mekanı.
Bu mekanda gözden kaçmayanlar;

• Akın akın gelen kara çarşaflı kadınların yanındaki yarı çıplak adamlar.
• Fayton kuyruğuna turist sırasından girmeyen ada halkının 2 kat para ödemesi.
• Eve mal taşıyan çırakların alınlarından akan ter damlaları.
• Çöp kokularından geçilemeyen sokaklar.
• Senin müşterim-benim müşterim kavgası yaparken silah çeken arabacılar.
• Zakkum kokularını bastıracak derecede keskin sidik kokusu.
• Para cüzdanının hiç ama hiç kapanamaması.
• En sevdiği dostunu bile satıcı belleyen çocuk ahalisi.
• Ev diye bilinen ortamın sadece yatmak için kullanılan bir yer haline dönüşmesi.
• Büyüdük!afra tafraları.
• Sayıları kabarık olan ödevlerin öylece duruyor olması.
• At boklarıyla bezenmiş terliklerin altlarının silinmesi.

       Denize doydum bu yaz, yürümeye, valiz ve çanta taşımaya, vapur saatlerine yetişmeye, yemeğin her türlüsüne,çocuklarla sarılıp uyumaya, küçük alanda yaşamaya, balkondan aşağıya bağırmaya, şezlongda uzanmaya, Büyükada pastanesi’nin böreklerine, açıkhava sinemasına ve çekirdek çıtlamaya, atların sidik kokusuna, arabacının 1,5tl para üstünü vermemesine, dostlarla sohpete, selamını almayanlara selam vermeye, içmeye, Mamiş ve Baboşla kahvaltıya ve ...
Doyduğum daha çok sey var, uzatmaya değmez ama balkona doymadığımı itiraf ediyorum.






Gökyüzünün mavisi, çam ağacının esintisi, damdaki martılar ve çığlıkları, kargaların bakışları, teknelerin salınması, Sedef adasınınn yeşilliği,

Sevenlerimin ziyaretleri,







Güneşin doğuşunun umudu, bulutların yer değiştirmesinin heyecanı, salıncağın sakinliği, yıldızların orda olduğuna sadece gece şahit olmanın karmaşası, ayın evrelerindeki döngüyü ve geçen zamanın farkındalığı, ve daha bir çok şeyede doyamadan gitmek zorundayım.

Eylül'ün serin günlerinde de öylece boşluğa bakmak isterdim balkonumda ama ne mümkün İstanbul tüm telaşıyla dirensemde mıknatıs gibi bedenimi çekiyor, aksi gibi beden dirense bile zihin çekilmeye hazır, ruh ise boşlukta öylece leyleklere imreniyor.

Elimdeki pazar gazetesinin köşesinde yakaladım 4G'yi. Sanki yazın bana bir özeti gibi;

  • Gezin
  • Gülün
  • Gerçekçi olun
  • Güzelligi yaşayın…
Gelecek yaz aynı yerde buluşmak üzere arkası İstanbul’da…




Çekmek için katlandığımıza değmiş:)
Friends Forever!

HOŞÇAKAL:)


1 yorum:

  1. tanıdık kareler ve içeriğe dahil olmuş olmak mutluluk verici.

    YanıtlaSil