16 Kasım 2015 Pazartesi

PERGEL



Bir ayağı dünya, bir ayağı hayalperest.
Bir ayağı beden, bir ayağı evren.
Bir ayağı akıl,bir  ayağı yürek.

Google ettim pergel kelimesini karşıma ilk çıkan "Geometri" oldu. Herhangi bir boyutun ölçümünde, herhangi bir şeklin oluşturulmasında, doğa gerçeklerinin anlaşılarak evrensel yasaların bulunmasında yararlanılması ve kullanılması gereken bilimin temel aleti pergel. Tüm pozitif bilimlerin ve teknolojinin temeli ve en önemli ögesi olan geometride pergel  önemli bir alettir.

İlkokuldan beri biliriz pergeli. Çember çizmeye yarar. Onsuz çizmek mümkün değil. Aynı zamanda pergel, evrenin ve doğa gerçeklerinin sonsuzluğunu simgeler. Fakat aynı zamanda insanın düşünce olanağının ve akıl yeteneğinin doğa karşısında sınırlı kaldığını da simgelediği düşünülür. 
Bir başka değerlendirmeye göre çember, çiziminde bir noktadan başladıktan sonra hiçbir geometrik değişime uğramaksızın gene aynı noktaya dönülmesini sağladığı için, “ne başlangıç ne de son” sayılır. 
Yani başlangıç ile son özdeştir. Bu görüşe göre çember, “evren” kavramını simgeler. Benimde kulağım bu haftaki derste buna takıldı.

Hani bir baş ve son yoksa, sonsuz döngüyü yaşarken neden mutsuzluk yaratıyoruz ki?

Leonardo da Vinci, ünlü “Vitrivius adamı” isimli çalışmasında bir insan figüründeki oranlardan yola çıkarak, insanı hem bir kare hem dairenin içine oturtmuştur. Bu çalışması ile bizim hem ruhsal hem de maddi bir varlık olduğumuzun en zarif kanıtlarından birini gözler önüne serer. Leonardo’nun eserinde bir bütünün parçası olan tüm parçalar (toplam boyun göbeğe oranı, dizin bacağa oranı ) altın orandadır.
                             
Bu kadar mükemmel yaratılınca nasıl oluyorda basit duygulara esir oluyoruz?

Pergel bir yandan gerçeklerin araştırılmasındaki ölçüyü, bir yandan da bireysel dilek ve tutkuların sınırlı tutulmaları gerektiğini simgeler.  İnsanın, evrenin boyutlarıyla karşılaştırıldığında küçüklüğünü, zaman ile karşılaştırıldığında ise yaşam süresinin kısalığını anlatan simgedir.

Durum böyleyken şu kısacık ömürden keyif almamak neden?




Pergel, çember ve evren tabii ki bizi doğaya götürmeli ve herşeyin ne kadar güzel, mükemmel bir formda yaratıldığını gözlemlemek için zaman ayırmalıyız.






Doğayı daha iyi anlayabilmek ve modelleyebilmek için yeni bir geometriye gereksinim vardır. Bu yeni geometrinin adı “fraktal geometri”dir. 

Bu isim Fransız bilim adamı Benoit Mandelbrot tarafından verilmiştir. “Fraktal” kelimesi Latince “fraktus (kırık taş)” kelimesinden türetilmiştir. Fraktal geometrinin yarattığı evren, yuvarlak veya düz olmayan; girintili çıkıntılı, kırık, bükük, birbirine girmiş, düğümlenmiş vb şekillerden oluşan bir evrendir. Bu evren Euclid geometrisinin tasvir ettiği türden tekdüze bir evren değildir; tersine gözlemciye her ölçekte ayrı bir dünyanın kapılarını aralar. Fraktal bir nesneye bakan gözlemci, matematikdeki “sonsuz” kavramının nasıl somuta dönüştüğüne tanık olur.

Herşey bu kadar özelken biz nasıl çıkıntılarımızdan nefret edebiliriz ki?

Araştırmalarımda daha hassas bir ölçüm yapabilmek için her seferinde pergel açıklığını biraz daha küçültmemiz gerektiğini okudum. Bu durumda bir konuda daha netleşmek istersek, pergelin açık bacağını biraz daha sabitin yanına yaklaştırmak iyi sonuç verecektir.


O zaman arada bir durup baksak mı  karmaşık dediklerimize?

Kimimiz pergelin sabit ayağına odaklanmış, yaşamın sadece o ayağı üzerinde döndüğünü sanmaktayız ve pergelin sabit ucunun yeri tutması gibi sıkı sıkıya dünya hayatına sarılmaktadır. Oysaki dolaşan ayak hayatımızın çizgisini belirleyen ayaktır daha fazla önem verilmesi gereken kısımdır. Ancak şu da bir gerçektir ki, eğer pergelin sabit ayağı olmasaydı, çizgiyi çizen ayak hiç bir işe yaramazdı. Eğer düzgün bir daire çizebilmek istiyorsak, pergelin sabit ayağını düzgün bir zemine oturtmalıyız. Aksi takdirde, sabit ayak kayar ve biz bir daire çizmek isterken hayatımızı gelişi güzel karalamış oluruz.

Şimdi elinize bir pergel alın, sabitleyin bacağınızı , neleri sabitlediğinizi bir düşenerek.
Sonra önce küçük sonra genişleyen daireler çizin. Her biri siz ve hayatınızın daireleri. Her birini istediğiniz kadar büyütün ve sonsuz olmanın keyfini sürün.

Bu işlemi yaparken iç içe geçen daireleri cetvelle 16parçaya ayırıp, aralardaki boşluklara içinizden geleni tekrarlayarak çizerseniz bir mandalanız olur.

Ben kaçar, dolaşan ayağımın içindekileri düşünmeye doğru...












NOT:  sizde Mandala çizmek isterseniz Aslıhan Aksu, İlona Levi... Instagramda bulursunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder