2 Haziran 2016 Perşembe

HİÇBİR ŞEY Yapmak çoooook yorucu!

 Yeni bir çocuk kitabıyla karşı karşıyayım. Bayılırım o çocuksu bakış açısındaki yalınlığa ve mesajı dolaylı iletirken tam on ikiden vurmasına. Hep derim çocukluk hiç bitmeyen bir süreçtir. Dünde bunu teyid eden bir cümleye müşteri oldu kulaklarım:
İnsanlar hiç değişmez değişen sadece oyuncaklardır.

Gelelim kitaptaki kısacak ama kocaman mesajlı hikayeye...
kısalttım ama gene de sabırla okuyun... çocuklar dinlerken sabırlıdırlar, büyüklerin hep acelesi vardır.
Şu büyüklerde ne tuhaf oluyorlar ( Küçük Prens der…)

Herkes çalışıyor yalnızca çalışıyor.

Zackarina'ların deniz kıyısındaki evlerinde sabah olmuştu. Zackarina ile annesi mutfakta oturmuş kahvaltı ediyorlardı. Zackarina yavaş, annesi ise sanki tabağını önünden alacaklarmış gibi hızla yiyordu. Çünkü işe yetişmesi gerekiyordu.

"Anne saklambaç oynaylım mı?"
"Şimdi olmaz! Vaktim yok, otobüs gelmek üzere."
"Baba balık tutmaya gidelim mi? Sen ve ben?"
"Lütfen Zackarina şimdi olmaz. Çalışmak zorundayım. Çok önemli işlerim var."
"Balık tutmak da önemli," dedi Zackarina.
"Tabii, tabii," dedi babası "Ama şimdi değil, çalışıyorum. Haydi sen dışarı çıkıp oyna."

Zackarina ayaklarını öfkeyle yere vurarak odadan çıktı.
"İş, iş, iş! Hep aynı şey, iş de iş!"


Kumsala Kumkurdunu bulmaya gitti. Onun sıkıcı işler yapmadığından kesinlikle emindi. Ciddi ve önemli işler.
Zackarina, ardıç ağaçları ve taşların arasından kumasala uzanan patikasyı koşarak geçti ve ordaydı.
"Merhaba," dedi Zackarina.
"Merhaba," diye karşılık verdi Kumkurdu.
" Delilik bu, Herkes çalışıyor, çalışıyor da çalışıyor, hiç kimsenin bir şey yapmaya vakti yok!"
"Hmm, bende çalışıyorum," dedi Kumkurdu.
" Hiç de değil," dedi Zackarina. " Sen hiç kımıldamadan oturuyorsun ya!"
"Elbette çalışıyorum," dedi Kumkurdu. "Deliler gibi çalışıp kendimi yıpratıyorum. Çalışmaktan neredeyse canım çıkacak."
"Ama hiçbir şey  yapmıyorsun ki," dedi Zackarina.
"Aynen dediğin gibi, hiçbir şey yapmıyorum. Benim işimin adı “hiçbir şey” dünyanın en ağır işi bu. Ama nasıl dayanırım bilemiyorum, çok yorucu!"
"Ben sana yardım edebilirim," dedi Zackarina "Söyle ne yapacağım?"

Kumkurdu ne yapacağını söyledi ve Zackarina aynısını yapmaya başladı. Çok geçmeden Kumkurdu’nun doğru söylediğini anladı. Hiçbir şey işi gerçekten de çok yorucuydu. Kesinlikle kımıldanmayacak, ayak parmakları oynatılmayacak, konuşulmayacak. Sadece hiçbir şey yapılacaktı, hem de hiç durmadan!.

Zackarina bütün vücudu ağrıyana kadar taş gibi kımıldamdan durdu. Soluğu kesildi, Inlemeye başladı ve tam daha fazla çalışamayacağım diyecekken Kumkurdu gerindi ve
"Nihayet," dedi. "Nihayet işi bitirdik. Bugün amma da çok çalıştık! Gördün mü, Iki kişi paylaşınca iş ne de çabuk bitiyor."
"Evet," dedi Kumkurdu."Artık serbestiz. Zaten işin asıl anlamı da bu; bittikten sonra çok mutlu oluyorsun, dinlenirken istediğini yapabiliyorsun!"

 
Serbest saatte Kumkurdu ile Zackarina kumsaldaki taşları düzelttiler. Ağır taşları bir oraya bir buraya taşıdılar. Zackarina serbest zamanda yaptıkları bitince annesini ve babasını kumasal çağırdı. Onlara taşları dizdiğini gösterdi ve annesi ona
"Ne güzel olmuş sahil, eminim çok yorulmuşsundur," dedi.
Zackarina "Hayır hiç yorucu değil çünkü taşları işten sonra serbest kaldığımda taşıdım," dedi.


Çocukça olan bu hikaye hepimizin sıkça yaşadığı bir durum. Sahip olduğuımuz işlerde ne çok yorulduğumuzu ve bizi sadece maddi olarak beslerken aslında bizden ne çok şey alıp götürdüğünü farketmemizi sağlayan cinsten bir hikaye oldu. Serbest zamanlarımızda bizi iş hayatımızdan kat ve kat daha fazla yoran anlarda ise ne kadar mutlu ve keyifili olduğumuzu, günün sonunda onları yapmış olmaktan ne kadar keyif aldığımızı fark ettirdi. Aslında biz iki gün çalışıp 5 gün tatildeyiz ama bunu böyle algılamadığımız için iş saatlerinde streslenip geriliyorz.


Farkındalık tam da bu anda. 
Sahip olduğumuz işleri severek ve isteyerek seçiyoruz. Öyleyse hakkını verelim, şikayet etmeden keyifle zamanımızı geçirelim. 
Çünkü hiçbir şey yapmak çoooooook yorucu!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder