23 Ekim 2017 Pazartesi

KARANLIK


okurken size müzik eşlik etsin isterseniz: 
https://www.youtube.com/watch?v=14oQarTH8c0

Hayat süprizlerle sana eklenmeye bayılır eğer sen izin versen.
Bu gün yalnız çıktığım yola hayat günüme iki keyifli yürek ekledi ve ilerleyen saatlerde de beni şaşırtmaya devam etti.
Bu günün mesajı karanlıktaki bilinmezliğe korkan benle baş başa vakit geçirmekti.
Ilk karanlık korkusunu iki hafta önce gittiğim Marsilya'da yaşamıştım. Daha önce bulunmadığım bir yerde, devamında ne olduğunu  göremediğim bir karanlığa doğru isteyerek yürümeye karar vermemle başladı herşey.
Issız orman, sislerle kaplı bir tepe tırmanışı ve tek ışığın ay olduğu bir anın bilinmezliği gerçekten ürkütücüydü. Kendime "Korkuyor musun?" diye sordum ve kalbimin sakin olduğunu hissettim. Sonra  zihnime dedim ki; "Madem kalbin korkmuyor seni korkutan ne o zaman?" Cevabını biliyordum. Ne de olsa zihnimi tanıyordum. Korktuğu bilmemekten dolayı kontrolu yitirmiş olmaktı. Oysa kalbimin sakin olması demek her bulacağımın benim  yüksek hayrıma olacağını bilmesindendi.  Bu yüzden bilinmeze teslim olan ben, muhteşem bir manzaraya, keyifli bir sohpete ve sonsuza kadar devam edecek bir dostluğa sahip oldum.



Bir sonraki karanlık beni 15.İstanbul Bienal kapsamında Karaköy’deki Ark Kültür  “Meçhul Ağlayan Adam”ın evinde buldu.

Ses cihazının sizi yönlendirdiği son odada, sizi,zemin kata davet ederken bu seçimin sonucunun size bağlı olacağı söyleniyordu. Esrarengiz olan bu duruma çekilip merdivenleri indim.
Yalnızdım.
Güzel bir müzik geliyordu aşağıdan. Ve birden karanlıkla karşı karşıya kaldım. Nefesim kesildi. Inanılmaz bir korku içinde karanlığa ilerleyemeden 3.basamakta kala kaldım ve cep telefonumun ışığına sarıldım. Yolumu aydınlatıp nereye gittiğimi görmek istedim. Bilmedigim bir yerden gelecek bir şey beklentisindeydi zihnim. Zarar göreceğim korkusu içindeydim. Yüreğim ise gene sakindi.
Yolumu aydınlatan ışıkla indim merdivenleri ve yerde gördüğüm kırmızı ince ışığa yöneldim. Karşıma bir  karanlık odada  daha çıktı. Gene telefonumun ışığından destek aldım nereye girdiğimi anlamak adına. Odanın orta yerinde siyah kolsuz bir manken bana bakıyordu. Gülümsedim. 
Bu hayatta sadece kendime karşı korku duyacağımı bir kez daha anladım.


Ve gene Bienal kapsamında, Pera müzesindeyim.
Buradaki karanlık oda bana korku, inanç, cehennem, gurur gibi kelimelerle eklendi. Once kısa kelimelerdi, derken yeni kelimeler eklendi ve cümleler uzadılar ve sonra yüzlercesi ortaya çıktı, ortam karmaşıklaştıkça hayatımın koas içinde, içinden çıkılamaz hallere geldiğini, her şeyin daha da büyüdüğünü ve beni gerdiğini hissettim. O anda karanlık bana; inan ve sakin ol diyordu sanki. Dur, izle, bekle geçecek olanlar...

Ve karanlık peşimi bırakmadı, ve gene Bienal kapsamında Yoğunluk  Sanatçı Atölyesindeki calışmaya, herkes                “Git muhakak,” dedi diye gittim. 4dk bir seans dediler. Ne olabilir ki. Bir film? Bir görsel?
Bir oda olacağını düşünmemiştim. En fazla 3 kişi alınan bir oda. Bu odaya biri tanıdık, biri hiç tanımadığım 2 kişiyle girdim. Oda karanlık, bedenim gergin, zihnim karışık, kalbim küt küt. Kapı üzerimize kapandı ve zifiri karanlıkta  mekan algımız  olmadan kalakaldık. 3 kişi.... Sinirden gülüyoruz. Anlamadan dokunuyoruz etrafa. Aniden yanıp sönen ışıklarla ortamı algılamamız isteniyor. Derin bir boşluk hissi, karanlıkta gergin bekleyiş ve arada yanıp sönen ışıklardan dolayı daha da korkutucu olan mekan ve 3 kişi
Iyi bir  komşu konseptine bağlı olarak neydi bize burada anlatılan diye düşünürken birden heryer hareket etmeye basladı. Bir deprem oluyordu binanın içinde ve heryer sallanıyordu.
Minicik bir sallantıyla hayatımızın yok olup gideceği hissiyati, bu evrende ne kadar anlık yaşamamız gerektiğini hatırlatıyordu sanki. Birden karanlıktan üstümüze doğru gelen ayak sesleri duyduk. Anında çığlığı bastık ve hemen birbirimize sarıldık. 1 biri tanıdık, diğeri hiç tanımadığım 3 kişi. Korku bizi ayrıştırmak yerine birleştiriyor...
Bu sefer karanlık bana dedi ki: Her şey insanlar icin, yıkılsan da yeniden inşa edebilirsin...

Gün bitmeden karanlık beni Arter’de buldu.


Tesadüf yoktur ve Canan’ın  Kaf dağının ardında adlı serginin en üst katında buldum tüm cevaplarımı.
Masal bu ya, annesi küçük kıza demiş ki: Cesaret korkuya rağmen ilerlemektir yavrum.
Ve Canan dedi ki:
Yetişkin korkularımla başedebilmem için çocukluk korkularıma dönüp  onlarla yüzleştiğim ve o korkmuş çocuğa şevkat gösterdiğim zaman o korkuların hepsinin yok olduğunu gördüm.
Cocukluğumda korktuğum imgeleri boyayıp onlarla karanlıkta bir süre kaldıktan sonra bu korkularımdan kolaylıkla arınabildiğimi fark ettim.



Karanlığın bana mesajı buydu. 


Korkmadan ilerle 

ve bilinmezler sana görünmeye 

başladığında o kadar da korkutucu 

olmayacaklar.





Enis Batur'un dedigi gibi "Her İbrahim'in içinde taşa 


yatırabileceği bir İshak yaşıyorsa, her İshak'ın bir İbrahim 

karabasanı taşımasından doğal ne olur."




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder