3 Ocak 2014 Cuma

ÖĞLE ARASI

     

Insan yoğun çalışınca ruh ona yetişemiyor ve gece yatağa küt diye bırakıyor dayak yemiş gibi kendini. Öyle yorgun günler oluyor ki, ruh grip olasın diye dua ediyor gibi hissediyorum. “Şöyle ateşin olsun inşallah 38C’ler de ki biraz yat uzan sakinle bende dinleneyim,” dediğini duyuyorum sanki. Bende ateşlenmeyi beklemeyerek ruhuma güzel saatler yaşatmak adına –program üstüne programla dolu etraf yeter ki ben katılabileyim- öğle arası yapma kararı aldım. Her gün en az 1 saat. Bilgisayarsız, e-postasız, whatsuppsız… Dingin bir beden, kitap ve tadına varılan düşük kalorili bir porsiyonla ödüllendiriyorum ruhumu… eee yeni sene kararları hemen uygulamaya geçti.

      Geçenlerde değişik bir öğle arası yaptım. Güzel amaçla çalışan bir grupla birlikte güzel bir çalışmaya katıldım. Beklentim düşüktü sonuç ise mükemmeldi. Canım arkadaşım, sokak kızı Linet ile birlikte katıldık bu çalışmaya. Geçmiş senelerde 3 kız olarak planladığımız Gastronomi konulu sunumuza katkısı olması açısından katılma kararı aldık, aman ne iyi yapmışız. Beklediğimizin ötesini bulmamıza yardımcı olan Osman Serime’e, onu böyle bir güne davet eden ev sahibine ve beni dürtüp katılmamı sağlayan Linet’e teşekkürler.
Gelelim sunuda anlatılanlara…Şaşırmaya hazır olun çünkü okuyacaklarınız hayret verici ama önce Osman Serim kim?

     
       Yiyecek ve İçecek işletmeciliği danışmanı kendisi. 1957 İstanbul doğumlu.  Hem Türk hem Fransız. Anlamıştım zira muhteşem bir Fransızcası var. Belçika’da ve Amerika’da okumuş. 3 lisan biliyor. Bunu neden yazdım, gençler bilsin diye…ufkunuz açık olsun isterseniz lisan öğrenin ki başka kültürleride anlayabilin. Birçok uluslararası projelerde yer almış ve 15yıl boyunca THY kabin ekiplerine  uçuştaki yiyecek sunumları konusunda eğitim vermiş biri. Birçok magazinde yazıları var, bir çok sektörel dernek üyesi, bir öğrencisinin dediği gibi “Osman Serim'e saygı duymayan kimseyle tanışmadım, bunun için özel bir çabası da olduğunu görmedim.”Aynen bende de aynı duyguyu hissettirdiği için paylaştım görüşü. Mavi gözlü, çok Avrupai görünüşüyle bir göçmen Osman Serim. Zaten yerleşik bir Türk ailesinin kolay kolay izin veremeyeceği bir yol izlemiş hayatında. ( Annelere duyrulur;bendeniz dahil)

1.yüzyıldan başlayarak bugüne kadar enfes bir tarih yolculuğu yaptık kendisiyle. Tarih bilinmeden, etimolojiyi incelemeden gastronomi tek başına ne kadar boşmuş onu fark ettim. Ilk insandan bu güne kadar yeme-içme zevkinin inanılmaz boyutlarda ilerlediğini, globalleşen dünyamızda ekonomininde desteğiyle sadece karın doyurmaktan milyonlarca kilometre yol aldığımızı farkettim. Mc Donalds+ Burger King’in Almanya’da dükkan sayısının toplam 1500’ün altında iken en az 8000 noktada Türk dönercilerinin olduğunu dinledim ancak bu noktaların imajının yerlerde süründüğünü bilmenin üzüntüsünü hissettim. Milli gelirden (senede 11 bin dolar civarı) en az pay alan tarım işçisi (ortalama geliri senede 2500 doları bulmaz), geçinemeyip, geleneksel üretiminden vazgeçip, tası tarağı toplayıp büyük şehre göç ettiğini öğrendim. Bunun yüzünden bizim mutfağımızın ancak taklit bir kebab sektörüne takıldığını duymak üzücüydü tabii….  

      Bir Çin mutfağının olmadığını öğrendim. Çünkü Çin denilen devlet koca bir kıta sadece bir mutfağının olması mümkün değilmiş. Osmanlıda kahve şekersizmiş neredeyse taa Cumhuriyete kadar. 4 tane meyva Türkmüş. Kiraz, Kayısı, Kavun, Üzüm. Mantı bir Çin yemeğiymiş, üzgünüm Kayserililer. 

Türkler çayı 1900’lerde tanımış ve ülkede kimse çayı bilmezken ilk üretileni satın alanlar Kars civarında oturanlarmış. Çay bir Türk içeçeği olmamakla beraber dünyada en çok çay tüketen millette Türklermiş. 

Wok diye bildiğimiz tava aslında eski çağlardaki Orta Asya göçebelerin kullandığı sac’mış. Patlıcan Hindistan’dan Avrupa’ya oradan da 16.yy Yahudilerin İspanya’dan göçüyle Osmanlı mutfağına eklenmiş. Ama en zengin patlıcan yemekleri Türk mutfağındaymış. Zeytinyağlı pişirip soğuk yiyen tek kültür Türklermiş. Boza’da en az 2-3%alkol varmış zira fermentasyon denilen bir gerçek var . 

Siyah kahve cehennemi simgeliyor diye satılmayınca “kahverengi”ni yaratan beyin bir Türk. Biz her yola
gelebilen bir milletiz. Türkiye'de 200 Starbucks varmış, diğer zincirleri falan da hesapladığınız zaman alafranga kahve sunan 500'den fazla café. Çaycı millete 500 müesseseyi yaşatabilecek kadar insan var ülkemde. Ama olay kahve içmek değil tabii ki,  bir sosyal gereksinim.

2 tane balık cinsi dışında bütün balıkların adları Yünanistan’da bizimkiyle aynıymış ( Karadenizden göçen rumlar sayesinde), tahmin zor ama aynı olanlar; Hamsi, Palamut, Levrek…Tabii ki ayrı olanlar Kılıç ve Kalkan, Osmanlı dönemininden dolayı…
Croissant diye bilinen çöreğin hikayesi ise müthiş, onu detaylı anlatacağım zira globalleşmenin en güzel örneği bence…
Viyana kapılarına dayanan Osmanlının kuşatma için kullandığı bir ekip var “ Lağımcılar”, yani yer altını kazanlar. Bir noktadan başlayıp surun altına kadar kazarlar ve sur kapısına geldiklerinde dinamitle orayı patlatıp askerlerin direk surun içine girmelerini sağlarlarmış. Viyana içinde aynısı planlamışlar ve gündüz gece çalışmışlar amma gecenin sabaha bağlanan erken saatlerinde çalışan bir meslek grubu var… “Fırıncılar” onlar alttan gelen sesleri duyar ve hemen orduya haber verir. Daha geriden kazılarak açılan çukurla Tuna’nın suları Osmanlı lağımcılarının üzerine akıtılır. Böylece bu kuşatma neticelenemez ve Viyana Avrupalı kalır. Peki croissant bunun neresinde derseniz. Malum Osmanlı bayrağında 3 adet hilal var. 
Fırıncılarda zaferin sahipleri, aynı o hilale benzeyen içi tatlı çörekleri halka dağıtıp, bozguna uğrayan Osmanlıyı dişliyorlar. Peki bu kadar Viyana menşeli olan croissant nasıl olurda Fransız pastenelerinde Fransız ürünü olarak anılabilir? Araştırın diyecem ama yazık zamanınıza, başka şeyler araştırın diye bunu ben yazayım… Marie Antoinette bir Habsburg prensesi, Fransız kralı 16.Louis evlenmek üzere Fransa’ya giderken tüm şürekasınıda peşinden sürükleyecektir, ahçısınıda…



Bir  keyifli öğlen arası kaçamağım daha oldu, onuda diğer yazıma saklayacağım.


  Bu sene bol bol yazmayı diledim ya çay ülkesinde kahve eşliğinde devam diyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder